Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

geçirmek ne demek?

 - 4 sözlük, 5 sonuç.

BSTS / Alantopu Terimleri Sözlüğü

geçirmek anlamı İng. tp pass Fr. passer
Ağa çıkan karşı oyuncunun yanından, engellemesine yer bırakmadan topu geçirerek sayı almak.

Güncel Türkçe Sözlük

geçirmek anlamı
(-i) 1. Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak. 2. (-e) Bir şeyi bir yandan öbür yana götürmek: "Kalanımızı peşine takarak Murat suyunun karşı kıyısına geçirdi." -K. Bilbaşar. 3. (-i, -e) Bir şeyi bir yerden başka yere taşımak, nakletmek: Odanın eşyasını öbür odaya geçirmek. 4. (-i, -e) Tespit etmek, yazmak, kaydetmek: "merkez, kadının dosyasına vefat kaydını geçirdi." -R. H. Karay. 5. (-i, -e) Bir şeyi kendisine ayrılmış olan yere yerleştirmek, takmak: "Yem torbalarını hayvanların boyunlarına geçirdikten sonra arkadaşına sordu." -O. C. Kaygılı. 6. (-i, -e) Yola çıkan birini uğurlamaya gitmek, selametlemek, teşyi etmek: Arkadaşımı geçirmeye gittim. 7. (-i, -de) Bir süre yaşamak, oturmak, kalmak: "Kocan için geceyi evden dışarıda geçirmek fırsatını sen kendin temin et." -H. C. Yalçın. 8. (-e, nsz) Giymek, giyinmek: "Sırtına pembe, kolları Tamamen çıplak bir bluz geçirmişti." -S. F. Abasıyanık. 9. (-den) Bir işi birden çok kişi üzerinde uygulamak: Kılıçtan geçirmek. Dayaktan geçirmek. 10. (-i, -den) Herhangi bir durumu yaşamış olmak: "Ne yapar ne eder, günde iki üç saatini at üstünde geçirirdi." -N. Cumalı. 11. Etmek, yapmak. 12. (-i, -e) Hastalık bulaştırmak: Nezleyi bana geçirdin. 13. (-le) Zaman harcamak: Benim bu işlerle geçirecek vaktim yok. 14. Bir gereksinimi eldeki imkânla karşılamak. 15. mec. alışverişte aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak. 16. (-e) Birine kötü söz söylemek. 17. (-e) Vurmak.

Türkçe - İngilizce

geçirmek anlamı
fiil
1) spend
2) pass
3) undergo
4) swipe
5) pass on
6) conduct
7) transmit
8) transfer
9) slip
10) carry
11) pass away
12) get through
13) put in
14) while away
15) fetch
16) wile away
17) reach
18) come through
19) dot
20) outstay
21) get over
22) make pass
23) work out
24) bash
25) see off
26) screw
27) take in
28) stick
29) spin out
30) scarf
31) extrude
32) communicate
33) post
34) see to the door
35) dot one
36) show to the door

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

geçirmek anlamı
Söndürmek.

*Bor -Niğde

geçirmek anlamı
< ET keçmek: geçirmek; geciktirmek; söndürmek. || geçür || göçürmek || göz geçirmek: göz atmak || sobayi geçirmek: sobayı söndürmek

geçirmek eş anlamlısı

etmek
(nsz) 1. Bir işi yapmak: "Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." -H. Taner. 2. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak: İyi ettiniz de geldiniz. 3. (-i) Bulmak, erişmek: "Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi." -R. H. Karay. 4. (-i, -den) Birini bir şeyden yoksun bırakmak. 5. Eşit değer kazanmak: İki iki daha dört eder. 6. Herhangi bir değerde olmak: "Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu." -Ö. Seyfettin. 7. Kötülükte bulunmak: "Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?" -S. F. Abasıyanık. 8. (-e) Küçük veya büyük abdestini yapmak: Çocuk altına etti.
kalmak
(nsz) 1. Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek: "Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." -T. Buğra. 2. Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak: "Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı." -O. C. Kaygılı. 3. (-de) Konaklamak, konmak: "Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim." -F. R. Atay. 4. (-le) Oturmak, yaşamak, eğleşmek: "Tam beş sene benimle beraber kaldı." -S. F. Abasıyanık. 5. Hayatını sürdürmek, yaşamak: O aileden bir bu çocuk kaldı. 6. Varlığını korumak, sürdürmek: "Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı." -A. Ş. Hisar. 7. (-de) Oyalanmak, vakit geçirmek: "Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı." -N. Cumalı. 8. Sınıf geçmemek: Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de. 9. (-de) İşlemez, yürümez duruma gelmek: Araba yarı yolda kaldı. 10. (-e) Geriye atılmak, ertelenmek: "Mahkeme ayın on sekizine kaldı." -S. F. Abasıyanık. 11. (-de) Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak: Oda duman içinde kaldı. 12. (-de) Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek: Bugün iş maddesinde kaldık. 13. (-den) Miras olarak geçmek: Çiftlik ana babasından kalmış. 14. (-den) Yapamamak: Misafir geldi, gezmeden kaldık. 15. Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak: "Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına." -H. Taner. 16. (-le) Yetinmek: Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı. 17. (-le) Sınırlanmak, bitmemek: "Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı." -Atatürk. 18. Herhangi bir durumu sürdürmek. 19. (yar) Olmak, herhangi bir durumda bulunmak: "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık." -F. R. Atay. 20. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Bakakalmak. Şaşakalmak. Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.
kaydetmek
(-i, -e) (ka'ydetmek) 1. Yazmak, bazı önemli noktaları tespit etmek. 2. Herhangi bir şeyi bir yere mal etmek, bir şeyin tarih, numara veya adını bir deftere geçirmek: Çocuğu okula kaydetmek. Nüfusa kaydetmek. 3. Hatırlamak için yazmak, not etmek: "Önüne bir şeyler kaydederken görür gibiyim." -S. F. Abasıyanık. 4. (-i) Belirtmek, söylemek: Şunu kaydedeyim ki... 5. Sesi veya resmi manyetik bant üzerine geçirmek. 6. (nsz) Olumlu sonuç almak: Başarı kaydetmek. Gol kaydetmek. 7. fiz. Sıcaklık, basınç gibi bir niceliğin değişkenliğini tespit etmek. 8. bl. Elektronik veya sayısal araçlarda bilgiyi korumaya almak.
nakletmek
(-i) (na'kletmek) 1. Nakil işini yapmak, bir yerden başka bir yere geçirmek, iletmek: "İkisi de koluna girerek hastayı otomobile naklettiler." -P. Safa. 2. Anlatmak, aktarmak: "Olanı biteni, olduğu gibi bir bir nakledeyim de yüreğiniz rahat etsin." -S. M. Alus.
oturmak
(-e) 1. Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek: "Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." -S. F. Abasıyanık. 2. (nsz) Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak: "Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız." -T. Dursun K. 3. (-i) Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak: "Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti." -T. Buğra. 4. (-de) Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek: "Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar." -B. Felek. 5. (nsz) Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak: Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı? 6. (nsz) Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek: Temelin bu tarafı on santim oturmuş. 7. (-le) Biriyle beraber yaşamak: "O günden beri, enişte beyle oturuyorum." -S. M. Alus. 8. Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak: "Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir." -Y. Z. Ortaç. 9. Yer almak, geçmek: Valilik makamına oturdu. 10. (nsz) Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek: Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu. 11. Belli bir yörüngede dönmeye başlamak: Uydu yörüngeye oturdu. 12. Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak. 13. (nsz) Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak: "Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı." -M. Ş. Esendal. 14. hlk. Mal olmak: Bu bize pahalıya oturdu.
selametlemek
(-i) Yolcuyu, konuğu uğurlamak, geçirmek: "... misafiri köşebaşına kadar fener tutarak selametlediler." -R. H. Karay.
takmak
(-i) 1. Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek: "Gözlüğünü takıp masaya eğildi." -R. H. Karay. 2. (-e, nsz) Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek: Geline pırlanta yüzük takmışlar. 3. (-i, -e) Ad, lakap koymak: "Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor." -H. Taner. 4. (nsz) Kuşanmak: Kılıç takmak. 5. Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek: "Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar." -Y. Z. Ortaç. 6. (-e) mec. Biriyle olumsuz olarak uğraşmak. 7. argo Borç bırakmak: "Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu." -P. Safa. 8. argo Önemsemek, önem vermek, tınmak: "Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların şalvarlı Nuriye'sini takar mıyım?" -A. Ağaoğlu. 9. (-den, -de) argo Sınavını başaramamak.
tespit etmek
1) bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirmek, oynamaz duruma getirmek; 2) bir durumu kuşkuya düşürmeyecek biçimde göstermek: "Hayal meyal seçtiklerini isabetle tespit edemezler." -A. Ş. Hisar. 3) belirlemek: "Karargâhtakilerin hiçbiri, yüzü paramparça olmuş bu delikanlının kimliğini tespit edemedi." -İ. O. Anar. 4) sabitlemek.
teşyi etmek
uğurlamak, geçirmek: "Onları kasabanın kenarına kadar teşyi ettim." -M. Ş. Esendal.
vurmak
(-e) 1. Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak: Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2. (-i) Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak: "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." -R. H. Karay. 3. Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek: "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." -R. H. Karay. 4. (-i, -e) Hızla değmek, çarpmak: Kolumu duvara vurmuşum. 5. Sürmek: Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak. 6. Takmak, koymak: "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Bağlama, ilişkilendirmek: "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." -R. H. Karay. 8. Olduğundan başka biçimde görünmek. 9. (nsz) Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak: Bıçak vurmak. İğne vurmak. 10. (nsz) Uygulamak, basmak, koymak: Damga vurmak. 11. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak. 12. (-i) Amaçladığı şeye rast getirmek. 13. (-i) Hızla çarpmak: Ayağını güm güm yere vurarak. 14. (-i) Silahla yaralamak, öldürmek: "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler." -H. E. Adıvar. 15. Dokunmak, hasta etmek: "Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden." -N. Hikmet. 16. (nsz) Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek: Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurdu. 17. (nsz) Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak: "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." -H. Taner. 18. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek. 19. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek: Ağacın gölgesi duvara vuruyor. 20. (-i) Desteklemek, dayamak: Akşam olunca kapının desteğini vurduk. 21. Çıkmak, görünmek: Su dışarı vurdu. 22. Sırtına, omzuna yerleştirmek: "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." -H. Taner. 23. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak. 24. Tavla oyununda pulu kırmak. 25. mec. Çok etki etmek, yaralamak. 26. argo İçki içmek. 27. (-i) argo Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak: Birinin on milyon lirasını vurmak. 28. (-i, -e) mat. Çarpma işlemini yapmak: İkiyi dörde vurursak sekiz eder.
yapmak
(-i) 1. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek: "Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." -Ç. Altan. 2. (nsz) Olmasına yol açmak: Durgun sular sıtma yapar. 3. (nsz) Yol almak. 4. Onarmak, tamir etmek: Bozulan saatimi saatçi yaptı. 5. (nsz) Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek: "Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." -R. H. Karay. 6. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek: "Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." -S. M. Alus. 7. (nsz) Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek: "Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." -R. H. Karay. 8. Düzenli bir duruma getirmek: Yatak yapmak. Yolu yaptılar. 9. (nsz) Üretmek: Ayakkabı yapmak. 10. (nsz) Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak: Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak. 11. Zarara yol açmak. 12. Etkili olmak. 13. (nsz) Salgılamak, çıkarmak: Tükürük bezleri tükürük yapar. 14. (-e) Dışkı çıkarmak: Çocuk, altına yapmış. 15. Gerçekleştirmek: "İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." -Y. Z. Ortaç. 16. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek: Ben adamı ne yaparım biliyor musun? 17. (-i, -e) Evlendirmek: Bu kızı sana yapacağız. 18. (yar) Bir durum yaratmak: "Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." -N. Araz. 19. (yar) Edinmek, sahip olmak: Servet yapmak. Altın yapmak. 20. (yar) Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek: "Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." -H. Taner. 21. (nsz) Davranmak, hareket etmek: İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak. 22. (nsz) Olmak: Bu kış çok soğuk yaptı.
yazmak
(I) (-i) 1. Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak: "Büyük bir heyecan, bir haz içinde şu satırları yazıyorum." -Ö. Seyfettin. 2. Yazı ile anlatmak, yazıya dökmek: Adresini bilmiyorum ki yazayım. 3. (-de) Yazar olarak görev yapmak. 4. (nsz) Yazı ile bildirmek, haber vermek: "Mağlubiyet Almanya'yı karıştırmış, gazeteler yazıyor." -A. İlhan. 5. Bir bilim veya edebiyat eseri oluşturmak. 6. Sayaç vb. sayılarla niceliği belirtmek. 7. Kaydetmek: Çocuğu okula yazdılar. 8. Bir göreve almak: O delikanlıyı polis yazmışlar. 9. (nsz) mec. İnsanın geleceğini belirlemek: Yazan böyle yazmış. 10. hlk. Gelinin yüzünü süslemek: "Kalem alıp kaşın gözün yazmalı." -Halk türküsü.
yazmak
(II) (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek yaklaşma bildiren birleşik fiiller oluşturur: Düşeyazmak, öleyazmak.

"geçirmek" için örnek kullanımlar

Bu üçünün oynadığı bir durumda orta sahayı da ele geçirmek zor.
These three plays hard to capture in a situation in mid-pitch.
Kaynak: tr.eurosport.com
Fransa'da yüzlerce sürücü, geceyi yollarda geçirmek zorunda kaldı.
In France, hundreds of drivers, had to spend the night on the roads.
Kaynak: turktime.com
Bunun içinde gönül seferberliğini hayata geçirmek zorundayız.
We have to implement the peace of mind in this mobilization.
Kaynak: haberler.com
Haremi ele geçirmek için ilk hamlesini yapar ve Hürrem ağır bir darbe alır.
Makes the first move to take over the Temple Mount and Hürrem is a heavy blow.
Kaynak: maraton.com.tr
Barut, enerji yi biriktirmek, taşımak ve harekete geçirmek için kullanılan ilk teknoloji lerden biridir. Tarihçe: 1800'lerin ikinci yarısı
Kaynak: Barut
Eğlence, insanların boş vakitlerini keyifli şekilde geçirmek için yaptığı çeşitli faaliyetler. Eğlenceli yapımları üreten ekonomik sektöre
Kaynak: Eğlence
Irak Cephesi, Britanyalı ların petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, 15 Ekim 1914 'te Bahreyn 'i ve 23 Kasım 1914'te Basra 'yı işgali
Kaynak: Irak Cephesi
Yürüyüş (spor), spor, hobi veya zaman geçirmek amacıyla yapılan eylem. Yürüyüş (dergi), haftalık çıkarılan dergi. Yürüyüş (albüm), Grup
Kaynak: Yürüyüş (anlam ayrımı)
Doppelkopf Harekâtı, Rusların Bagration Harekâtı 'yla elde ettikleri avantajı eline geçirmek isteyen Almanların karşı taarruzu.
Kaynak: Doppelkopf Harekâtı
Asıl amacı Dünya'yı ele geçirmek olan M.Bison 'ın ayağını kaydırarak onun yerine geçmektir. Bunu başarabilmek için M. Bison'ın en iyi
Kaynak: Sagat
En büyük amacı, dünyayı ele geçirmek ve annesi Lois 'i öldürmektir. Aslında Stewie annesini çok seviyor ama annesi onu sıktığı için annesini
Kaynak: Stewie Griffin
Kameriye ya da Çardak, yapılara ait bahçelerde yazın vakit geçirmek amacıyla yapılan, kare, altıgen ya da sekizgen gibi farklı şekillerde
Kaynak: Kameriye
Atlantik Savaşı, II. Dünya Savaşı 'nda denizyollarının denetimini ele geçirmek amacıyla Britanya ve (Aralık 1941'den başlayarak) Amerika
Kaynak: Atlantik Savaşı
Ordu tarafından Harkiv şehrini ele geçirmek için 20 Ekim 1941'de gerçekleştirilen ve Wilhelm Keitel tarafından adlandırılan taktik bir
Kaynak: Birinci Harkov Muharebesi
Argo, Yunan mitolojisi nde İason ile Argonotlar ın Altın Post 'u ele geçirmek üzere İolkus kentinden yola çıktıkları geminin adıdır.
Kaynak: Argo (gemi)
Tombaz, geçici bir askeri köprünün yüzücü ayaklarından biri veya birçok şeyleri su üstünde karşıya geçirmek için bir sal olarak kullanılan
Kaynak: Tombaz
Savaşın nedeni Anadolu'yu ele geçirmek için Kuzeybatı Kafkasya'yı Rusların istenmesidir ve Ruslar, savaşlarla Kafkasya'yı ele geçirdiler.
Kaynak: Rus-Çerkes Savaşı
İstanbul 'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya 'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu
Kaynak: Çanakkale Savaşı
Düşmanın bilgilerini çalmak (Capture the Flag, çanta ile temsil edilir) ve kendi üssüne getirmek, düşmanın bölgelerini ele geçirmek
Kaynak: Team Fortress 2
Roman, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür.
Kaynak: Roman
Haçlı seferi sırasında kurulmuş bir Haçlı devleti olan Kudüs Krallığı 'ndaki Hristiyanlarla birleşerek Suriye 'yi ele geçirmek istediler.
Kaynak: İkinci Haçlı Seferi
İsa Çelebi hükümdarlığı tekrar eline geçirmek için başarısız kalan birkaç girişim daha yapmış ama sonunda 1406da Eskişehir de
Kaynak: İsa Çelebi
Başlangıçta seferin hedefi önce Mısır 'ı ele geçirmek ve oradan Kudüs 'e gidip o kutsal şehri de ele geçirmekti. Fakat Venedik liler ve
Kaynak: Dördüncü Haçlı Seferi
Bu arada Stavka (Sovyet Yüksek Komutanlığı), Kafkasya'da petrol sahalarını ele geçirmek için muharebe halindeki A Ordular Grubu 'nu, geri
Kaynak: Kış Fırtınası Harekâtı
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.