Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

beslemek ne demek?

 - 3 sözlük, 3 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

beslemek anlamı
(-i) 1. Yiyecek ve içeceğini sağlamak: "Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk." -H. E. Adıvar. 2. Yedirmek: "Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti." -H. E. Adıvar. 3. Semirtmek. 4. Eklemek, katmak, çoğaltmak: "Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı." -N. Cumalı. 5. Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek: "Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık." -R. N. Güntekin. 6. Yetiştirmek: "Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!" -H. Taner. 7. mec. Bir duyguyu gönülde yaşatmak: "Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi." -Y. K. Beyatlı. 8. mec. Maddi yardım yapmak, desteklemek.

Türkçe - İngilizce

beslemek anlamı
fiil
1) feed
2) cherish
3) foster
4) nourish
5) nurture
6) breed
7) raise
8) harbor
9) suckle
10) nurse
11) embrace
12) bring up
13) harbour

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

beslemek anlamı
Beslemek, yetiştirmek

Diyarbakır

beslemek eş anlamlısı

çoğaltmak
(-i) 1. Miktarını, sayısını, ölçüsünü artırmak: "Şüphe yok ki ölçüsüz bir para israfı bu borçları daha çoğaltacak, hiç azaltmayacaktı." -P. Safa. 2. Çoğaltma makinesi kullanılarak sayısını artırmak, teksir etmek.
desteklemek
(-i) 1. Destek koymak: "Kapıyı ardından destekleyip varını yoğunu amcasının şerrinden koruyacaktı." -N. Hikmet. 2. mec. Bir kimse veya kuruluşa yardım sağlamak, müzaheret etmek. 3. mec. Arka olmak, arka çıkmak: "Basında bizi destekleyen gazetecilerle görüştü." -A. Ümit.
doldurmak
(-i) 1. Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek: "Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu." -A. Ağaoğlu. 2. Araç deposunu akaryakıtla tamamen dolu duruma getirmek. 3. (nsz) Ateşli silahların içine mermi sürmek: "İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular." -F. R. Atay. 4. (nsz) Bildirge, çizelge, fiş vb. basılı kâğıtların boş yerlerini tamamlamak: "Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı." -Ö. Seyfettin. 5. Yaşını, yılını bitirmek: "Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı." -O. V. Kanık. 6. Ses, koku yayılıp kaplamak: "Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu." -S. F. Abasıyanık. 7. Belirli bir süreyi kaplamak, almak: "Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti." -A. Kutlu. 8. (-le) mec. Canlılık kazandırmak: "Evi sade sesiyle değil, vücudu ile de doldurdu." -H. Taner. 9. mec. Birini, başkası için kötü düşünecek bir duruma getirmek: "Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular." -Y. K. Karaosmanoğlu.
eklemek
(-i) 1. Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek: "Bahçeye doğru bir çıkma mutfak yaptırmış, bu koca balkonu eklemiştir." -T. Buğra. 2. (-i, -e) Bir şeyi ek olarak kullanmak: Bu kumaşı örtüye eklemeli.
katmak
(-i, -e) 1. Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak: Sirkeye su katmak. 2. Bir araya getirmek: "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." -H. E. Adıvar. 3. Birlikte göndermek: Kafileye muhafız katmak. 4. hlk. Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak.
pekiştirmek
(-i) 1. Sertleşmek, katılaştırmak. 2. Sağlamlaştırmak, tahkim etmek. 3. mec. Güçlendirmek.
semirtmek
(-i) Besili, yağlı bir duruma getirmek, semizletmek.
yedirmek
(-i, -e) 1. Yemesini sağlamak. 2. Ağzına yiyecek vermek, beslemek, karnını doyurmak: Çocuğu yedirmek. 3. Bir şeyi azar azar başka bir şeyin içine karıştırarak belli olmayacak duruma getirmek: Yağı hamura yedirmek. 4. Bir fazlalığı herhangi bir biçimde kullanmak: Kumaşın fazlasını büzgüye yedirdi. 5. (-e) Nefis, namus, şan, kibir vb. kavramlarla kullanıldığında yakıştırmak, yaraştırmak. 6. (-e) mec. Bir kimseye rüşvet vermek.
yetiştirmek
(-i, -e) 1. Birini, bir şeyi gitmekte veya gitmek üzere olan bir kimse veya şeye ulaştırmak, ulaşmasını sağlamak. 2. Vaktinde hazır olmasını sağlamak, tamamlamak, bitirmek: Kitabı önümüzdeki aya yetiştireceğim. 3. Birini gerekli bir iş için tam zamanında bir yere götürmek: Hastayı doktora yetiştirmek. 4. (nsz) Üretmek, büyütmek, geliştirmek: "Evlerinin bahçesinde bir iki elma, erik ağacı yetiştirirler." -N. Cumalı. 5. İletmek, duyurmak: "Müjdeyi komşu hanımlara yetiştirmeye koşmuştu." -H. F. Ozansoy. 6. Sağlayıp vermek: "Sigara yakmak isteyenlere kibrit yetiştirir." -H. Taner. 7. (-i) Yetmesini sağlamak: "Cephemiz susuz, kuru ekmek ve benzini güç yetiştiriyoruz." -F. R. Atay. 8. (-e) mec. Söylenmemesi gereken bir şeyi hemen söylemek: "Hiç kalır mı? Ertesi gün valiye yetiştirdiler." -M. Ş. Esendal. 9. (-i) mec. Çocuğun gelişip büyümesine özen göstermek: "Munise'yi güzel ahlaklı bir kadın olarak yetiştirecektim." -R. N. Güntekin. 10. (-i) mec. Eğitim, öğrenim sağlamak.

"beslemek" için örnek kullanımlar

Bu sayılanlar, iktidara husumet beslemek anlamına asla alınmamalıdır.
This list is power, should never mean hostility feed.
Kaynak: timeturk.com
Şüphesiz ağaç dikmek ya da sokak hayvanlarını beslemek değildir.
Of course not feed animals or street tree planting.
Kaynak: yesilgazete.org
Ayrıca elde edilecek su, bölgedeki 4 oteli daha beslemek üzere planlanacak.
In addition, the water to be obtained in the region planned to feed four hotel.
Kaynak: dha.com.tr
Onu beslemek için uzun toplar atmak gerekiyordu ama bu da olmadı.
To feed him, but it was not supposed to throw long balls.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.