Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

dayanmak ne demek?

 - 3 sözlük, 6 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

dayanmak anlamı
(-e) 1. Bir yere yaslanmak, kendini dayamak: "Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." -M. Ş. Esendal. 2. Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak. 3. mec. Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek: Bu gemi fırtınaya iyi dayanır. 4. mec. Varmak, ulaşmak: "Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor." -Y. Z. Ortaç. 5. mec. Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak: "İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar." -Halikarnas Balıkçısı. 6. mec. Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak: Bu proje sonunda bize dayanacak. 7. mec. Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek: "Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?" -F. R. Atay. 8. (nsz) mec. Uzun süre kullanılmaya uygun olmak: Bu kumaş çok dayandı. 9. (nsz) mec. Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek: "merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler." -N. Cumalı. 10. (nsz) Yetişmek, yeter olmak. 11. (nsz) mec. Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek: "Kazılmış mezarın önüne geldiklerinde daha fazla dayanamayıp oracığa çöktü." -İ. O. Anar.

Türkçe - İngilizce

dayanmak anlamı
fiil
1) withstand
2) hang on
3) rely on
4) hold out
5) endure
6) hold on
7) resist
8) last
9) stand
10) be based on
11) rely upon
12) stick
13) lean
14) hold
15) survive
16) tolerate
17) stand up
18) stick out
19) rest
20) repose on
21) wear
22) stick it
23) repose
24) hang
25) take
26) put up with
27) stand on
28) bear with
29) stay
30) offer resistance
31) consist
32) rest against
33) abut
34) ground
35) take it
36) go on
37) bear up
38) root in
39) trace
40) thole
41) sweat out
42) lean upon
43) stand upon
44) hinge on
45) bear up against
46) brook
47) found
48) be predicated on
49) osculate
50) hold up
51) hold one's own
kelime öbeği
1) stand the racket

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

dayanmak anlamı
1. Durmak, dinmek: Rüzgâr dayandı. 2. Yorulmak: Yörüyü yörüyü hep dayandık, adım atmağa dermanımız kalmadı.
dayanmak anlamı
Yetişmek: Bu yakmaya odun mu dayanacak?

Çayağzı *Şavşat -Artvin

dayanmak anlamı
Dayanmak, yaslanmak, karşı gelmek, tahammül etmek

Doğu Trakya

dayanmak anlamı
< ET tayanmak: dayanmak. || tayanmak

dayanmak eş anlamlısı

çekmek
(-i, -e) 1. Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek: "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." -R. N. Güntekin. 2. Taşıtı bir yere bırakmak, koymak. 3. Germek: İpi çekmek. 4. İçine almak, emmek. 5. Bir yerden başka bir yere taşımak: Ekini tarladan çekmek. 6. Bir amaçla ortadan kaldırmak: Piyasadaki parayı çekmek. 7. Solukla içine almak: "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." -B. R. Eyuboğlu. 8. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak: "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." -T. Buğra. 9. Atmak, vurmak: Dayak çekmek. Şut çekmek. 10. Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak. 11. Güç durumlara dayanmak, katlanmak: "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." -P. Safa. 12. Tartıda ağırlığı olmak: "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." -P. Safa. 13. Döşemek: Kablo çekmek. 14. Herhangi bir engel kurmak: "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." -R. H. Karay. 15. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak: "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." -S. F. Abasıyanık. 16. İmbik yardımı ile elde etmek: İspirto çekmek. Gül yağı çekmek. 17. Çizgi durumunda uzatmak: "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına" -F. N. Çamlıbel. 18. Aynısını yazmak veya çizmek: Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek. 19. Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak: Bardak çekmek. 20. Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak. 21. Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek: Fotoğraf çekmek. Film çekmek. 22. Taşıma gücü olmak: Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez. 23. Öğütmek: Kahve çekmek. 24. Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak. 25. Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak: "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." -R. H. Karay. 26. Hoşa gitmek, sarmak. 27. Kaçan ilmeği örmek: Çorap çekmek. 28. Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak: "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." -H. E. Adıvar. 29. Bir duyguyu içinde yaşatmak: "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." -R. H. Karay. 30. Yürütmek, sürmek: "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." -Y. K. Beyatlı. 31. (-e) Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." -T. Buğra. 32. Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak: Sorguya çekmek. 33. (-i, -e) Herhangi bir anlama almak: Bak, sözümü nereye çekti! 34. (-i, -e) Örtmek, giymek: "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." -R. H. Karay. 35. (-i, -e) Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek. 36. Yol, ay sürmek: "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." -B. Felek. 37. (nsz) Daralıp kısalmak: Kumaşı yıkayınca çekti. 38. Söylemek: "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." -Y. K. Beyatlı. 39. Asmak: "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." -Halikarnas Balıkçısı. 40. Boya, badana vb. sürmek. 41. Yollamak: "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" -A. İlhan. 42. Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak: Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor. 43. Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek. 44. fiz. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı. 45. tek. Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak. 46. argo İçki içmek: "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." -F. R. Atay.
güvenmek
(-e) Güven duymak, güveni olmak, itimat etmek: "Bu işte size güveniyorum. Kendimi kuvvetli görmek biraz fazla kendime güvenmek olur." -H. E. Adıvar.
istinat etmek
dayanmak, yaslanmak: "Bizden evvelki zamanların tarihleri ekseriyetle indi vesikalara istinat etmiştir." -A. Gündüz.
tahammül etmek
dayanmak, katlanmak, kaldırmak: "Sanıyorum ki hep benim hatırım için bu hayata tahammül ediyor." -Ö. Seyfettin.
tutunmak
(-e) 1. Tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak veya asılmak: "Evinin bahçesinin kapısını açtım ve kapanmayan panjurlarına tutunarak odasına girdim." -M. Ş. Esendal. 2. (nsz) Aynı yerde ve durumda kalmak, direnmek, dayanmak: Düşman ordusu ordumuz karşısında tutunamadı. 3. (nsz) Kendini kabul ettirmek, kendine bir yer sağlamak: "Hafif peltek, bozuk diksiyonuyla tiyatroda tutunamazdı." -N. Cumalı. 4. (nsz) Kendi üzerine koymak, kullanmak: Yaşmak tutunmak. Sülük tutunmak.
ulaşmak
(-e) 1. Varmak, gelmek: "Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum." -R. H. Karay. 2. Elde etmek, erişmek. 3. Yetişmek. 4. Birbirine katılmak, dökülmek: Nehirler denizlere ulaşıyor.
varmak
(-e) 1. Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak: "Köye akşama doğru ancak varabildim." -S. F. Abasıyanık. 2. Belli bir duruma veya düzeye gelmek: Yaşı elliye vardı. O şimdi yolun yarısına varmıştı. 3. Hoş olmayan bir sona ermek: "Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun." -P. Safa. 4. Bir şeyi iyice anlamak veya duymak: Tadına varmak. Sırrına varmak. 5. (-i) Acımadan, çekinmeden yapmak: Eli varmak. Dili varmak. 6. Kadın, evlenmek: "Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya." -A. M. Dranas. 7. Bir durumdan başka duruma geçmek: Secdeye varmak. Uykuya varmak.
yetişmek
(-e) 1. Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak: "Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti." -Ö. Seyfettin. 2. Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak: Bu giysi yarına yetişmeli. 3. Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak: "Öteki tünelle gelseler de vapura yetişeceklerini bilirlerdi." -A. Ş. Hisar. 4. Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak: "Kadınlar, derme çatma ayakkabılarıyla onlara zor yetişebiliyorlardı." -Y. K. Karaosmanoğlu. 5. Değmek, uzanıp dokunabilmek: Ben o dala yetişemem. Bu ip kuyunun dibine yetişmez. 6. Vakit bulmak, yapabilmek: Ben bu kadar işe yetişemem. 7. (nsz) Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek: Bu para yetişir. Bu yemek hepimize yetişir. 8. Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak: "Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm." -P. Safa. 9. (nsz) Üremek, büyümek, olmak: "Şu Marmara kıyılarında o sene bol meyve yetişmişti." -S. F. Abasıyanık. 10. (-de) Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek: "İşte bu kadronun içinde yetişecektim ben." -Y. Z. Ortaç. 11. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek. 12. Yardım etmek, yardımına koşmak: "Tam o sırada talih imdadıma yetişti." -R. H. Karay.

"dayanmak" için örnek kullanımlar

Dayanmak zorunda da değilim zaten.Sorunumun hemen ama hemen çözülmesini istiyorum.
Immediately resolved immediately, but do not want to have to rely on zaten.Sorunumun.
Kaynak: kadinhaberleri.net
Bir gün içeri alındıklarında, işkenceye dayanmak için kritik 72 saatleri vardır.
Taken in a day, 72 hours are critical to withstand torture.
Kaynak: gaziantephaberler.com
Dün geceyi İstanbul Pendik'te geçiren işçiler Mehmet Emin Karamehmet'in kapısına dayanmak için yola koyuldu.
Workers who Pendik Istanbul Mehmet Emin Karamehmet door last night on his way to endure.
Kaynak: ulusalkanal.com.tr
Ülkesini tek başına yönetmek istediyse de, yetersizliği ve sağlığının bozuk olması nedeniyle büyük ölçüde bakanlarına dayanmak zorunda
Kaynak: Anne (Büyük Britanya Kraliçesi)
Mürettebat Ay'a inemedi, üstelik düşük sıcaklığa, susuzluğa ve elektrik kısıtlamasına dayanmak zorunda kaldı, fakat uzay tarihinin en
Kaynak: Apollo 13
zevkli bir sürüş için güven içinde ve uzun müddet dayanmak, yolun durumu ve iklim şartları ne olursa olsun aracı emniyetle yönlendirmek,
Kaynak: Otomobil lastikleri
Küçük kız İspanyol gribinden hayatını kaybettiğinde bu acıya dayanmak babasına çok zor geldi. Acısını bir nebze olsun hafifletmek isteyen
Kaynak: Rosalia Lombardo
Irk esasına dayanmak yerine, Anadolu coğrafyasında yaşayan herkesi merkeze koymuştur. Sık rastlanan bir ideoloji olmamasına karşın
Kaynak: Anadolu milliyetçiliği
Fakat bu savaşa daha fazla dayanmak mümkün değildi. Emekliye ayrıldı ve 26 Haziran 1971'e kadar Bayerisch Gmain 'de yaşadı. II.
Kaynak: Johannes Frießner
Milan'ın temsilcileri barış konferansında bu kararalrın alınması için Avusturya'ya dayanmak zorunda kalmıştı. Birçok Sırp devlet adamının
Kaynak: I. Milan
Bu yüzden Sovyetler savaştan sonra ülkeye dönen eski sürgünlere dayanmak durumunda kalacaktır. Özellikle Sovyetler Birliğindeki etnik
Kaynak: Kore Komünist Partisi
Sokağa düşen sepet-sandık etrafında ahali toplanır ve içinden Falstaff çıkınca herkesin kendini alaya almasına dayanmak zorunda kalır.
Kaynak: Falstaff (opera)
Devletin önemli kurumları devletin Nişancı ve Reis-ül Küttab yüksek kademedeki devlet görevlilerinin şahsına dayanmak yerine kalıcı
Kaynak: Son dönem Osmanlı Hükümeti
Özellikle 1960 yıllarda Sivas ve çevre bölgelerde çalışan çobanların yoğun iş temposuna dayanmak ,gün boyu aktif kalabilmek ve özellikle
Kaynak: Kavurga
konumunu koruyabilmek için orduya dayanmak zorunda kaldı. Reichstag 'ın (Parlamento) Almanya'nın herhangi bir toprak talebinde
Kaynak: Georg Michaelis
Ancak Merkez'e dayanmak zorunluluğu Bismarck'ı, özellikle din dışı konularda (örneğin yedi yıllık başkanlık oylamasında) bu partinin kendi
Kaynak: Merkez Partisi (Almanya)
Yılbaşı törenin "pek çok yerin Santa'ları" kısmı, Groening'in ikinci sınıftaki deneyimlerine dayanmak idi. Groening, bu göndermeyi bant-
Kaynak: Simpsons Roasting on an Open Fire
Yalnızca geleneksel formüllere ya da uygulamalara dayanmak, ana hedefi Modern Dünyâ'daki karmaşık ahlâkî problemleri çözmek olan bâzı
Kaynak: Dinde etik
15 yıl süreceğini söyleselerdi, dayanmak daha kolay olabilir miydi? Yoksa dayanamaz mıydım? Oh Dae-Su'nun aklını kaçırmaması için yemeğine
Kaynak: İhtiyar Delikanlı (film)
Atmosfer basıncına dayanmak ve adabte olmak için, arterler çeşitli kalınlıktaki düz kaslarla çevrelenmişlerdir. Bu kaslar uzayan elastik
Kaynak: Atardamar
girişimleri sırasında deney yapmaya, geleneksel bilgi ve bilgi kalıplarına, Thumb Yasaları 'na ve şüpheci yaklaşıma dayanmak zorundaydılar.
Kaynak: Simya
Köyümüzün gelenekleri arasında bayramlarda köy halkından gönüllülük esasına dayanmak sureti ile keşkek adı verilen ve halk tarafından
Kaynak: Maden, Dereli
International , mezar açma çalışmalarını "Her saat başı yeni çukurlar ve onlarca ceset bulunuyor, çalışmalara dayanmak çok güç" şeklinde tanımlamıştır
Kaynak: Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.