bulanmak (-e) 1. Bulama işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak:
"Parfüme bulanmış bir ter, boyalı suratlarından buharlaşıyor." -A. İlhan. 2.
(nsz) Duruluğunu yitirmek:
Havuz bulandı. 3.
(nsz) Parlaklığını ve açıklığını yitirmek:
Hava bulandı. 4.
(nsz) Mide bulantısı olmak. 5.
(nsz) mec. Karışmak:
"Köylünün bu habere zihni bulandı." -A. Gündüz.
karışmak (-e) 1. İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek:
"Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı." -H. R. Gürpınar. 2. Düzensiz, dağınık olmak:
"Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa karışmış bir hâlde geldi." -R. H. Karay. 3.
(nsz) Bulanmak, duruluğunu yitirmek:
Hava birden karıştı. Zihnim karıştı. 4.
(nsz) Açıklığını yitirmek, anlaşılması güçleşmek:
"Kaymakam işin karıştığını anlayarak..." -M. Ş. Esendal. 5. Müdahale etmek, araya girmek:
"Sokakta herkes kadın kıyafetine karışmak hakkını kendinde görürdü." -F. R. Atay. 6. Engellemek, araya girmek. 7. Bir araya gelmek, katılmak:
"Bingazi'deki muharebeye karışmak için beraber yola çıktığım arkadaş Kahire'de hastalanmıştı." -Ö. Seyfettin. 8. İlgilenmek, müdahale etmek, el atmak:
"Ben, dedim, başkalarının soy adlarına nasıl karışabilirim?" -M. Ş. Esendal. 9. Yetkisinde bulunmak, bakmak, iş edinmek, işi olmak:
Bu işe belediye karışır.