dalgalı sf. 1. Dalgası olan:
"O, bütün hayatı dalgalı bir ummanda ve kaptan köprüsünde geçen kocasından, sahilde sessiz bir balıkçı kulübesine mahsus bir yaşayış istemez." -N. F. Kısakürek. 2. Dalga dalga görünen:
Dalgalı kumaş. 3. Kıvrımlı (saç):
"Dalgalı ipek saçlı başı kardeşinin göğsüne sokuldu." -C. Uçuk. 4. Açıklı koyulu (renk). 5.
fiz. Belli dalga boylarını alabilen, alternatif:
Üç dalgalı radyo. eğri sf. 1. Doğru veya düz olmayan, bir noktasında yön değiştiren, çarpık, münhani, doğru karşıtı:
Eğri bir yol. 2. Yay gibi kavislenmiş, eğmeçli, mukavves:
Eğri kılıç. 3. Yatay veya düşey olmayan, bütünüyle bir yana eğilmiş bulunan, eğik, mail:
Eğri bir masa. 4.
zf. Yanlış bir biçimde:
"Gazetecilik bu oğlum, eğri, doğru yazılıp çıkmalı." -M. Ş. Esendal. 5.
is. Bir olayın şiddetindeki azalış ve çoğalışları gösteren çizgi:
Sıcaklık eğrisi. Hava nemi eğrisi. 6.
is. mat. Doğru veya düz olmayan çizgi, yüzey.
girdap is. (girda:bı) 1.
coğ. Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak yaptığı çevrinti, ters akıntıların oluşturduğu dönme, eğrim, çevri, anafor. 2.
mec. Tehlikeli yer veya durum:
"Biz, aksiyonu olmayan teorilerin girdaplarında boğulmuşuzdur." -A. İlhan.