daha zf. 1. Henüz:
"Anne leylek, bir serseri kurşunla daha o sabah ölmüştü." -İ. O. Anar. 2. Var olana, elde bulunana ek olarak, olana katarak:
"Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım." -P. Safa. 3. Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılan bir söz:
Daha kötüsü treni de kaçırdık. 4. Bundan başka, bunun dışında:
"Daha neler yapacaktım fakat bırakmadılar, bırakmadılar." -A. Dino.
hala is. (ha'la) Babanın kız kardeşi, bibi.
hâlâ zf. (ha:lâ:) Şimdiye kadar, o zamana kadar, hâlen, henüz:
"O zamanlar sağlam dişi söktürüp yerine altın diş taktıran, böylece güzelleştiğine inanan insanlar hâlâ vardı." -A. Kutlu.
henüz zf. 1. Az önce, daha şimdi, yeni:
"Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Daha, hâlâ:
"Henüz, yüreğimin bir yanı da söylenememiş, dışa atılamamış acılıklarla dolu." -A. Ağaoğlu.
şimdi zf. (şi'mdi) 1. Şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda:
"Şimdi daha bahtiyar bir haberi sevgili bir sesten bizzat duymaya imkân buluyoruz." -A. Ş. Hisar. 2. Az sonra, yakında:
Annen şimdi gelir, ağlama sus! 3. Az önce, biraz önce, demin:
Otobüs şimdi geçti, öbürü ne zaman gelir bilmem. 4. Artık, bundan böyle, bu duruma göre:
"Sizden kaçan hayvanı da şimdi kim bilir hangi semtte satacaklar?" -B. Felek.