kurcalamak (-i) 1. Ellemek, karıştırarak bakmak:
Radyoyu kurcalayıp iyice bozdu. 2. Sivri bir şey sokup karıştırarak zorlamak:
Kilidi kurcalamışlar. 3. Karıştırıp azdırmak, tahriş etmek:
Çıbanı kurcalamamalı. 4.
mec. Meşgul ve rahatsız etmek:
"Bu sorunun cevabı zihnimi bir hayli kurcalayıp durmuştur." -H. Taner. 5.
mec. Bir konuyu araştırmak, üstünde durmak, eşelemek:
"Kurcalamazsam belki de çok iyi hazırlanmış bir senaryoyu bana gerçek diye yutturacak." -A. Ümit.