formül anlamı Fr.formule
1. Genel bir olguyu, bir kuralı veya ilkeyi açıklayan simgeler takımı: § "
Elindeki birkaç eski yazmadan getirdiği formülleri inanmadan tatbike çalışırdı." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri
ayarlama Enstitüsü, 42. §
"Yeni bir formül buldum, klasikle romantik münasebetini aydınlatan bir formül: Sıhhatli olan klasiktir, hasta olan romantik." -Cemil Meriç, Kırk Ambar, 81. § "
Celal'in öfkeyle karşılanan bir yazısındaki çözümlemeye göre, konulan formulü…" -Orhan Pamuk
, Kara Kitap, 34. §
"…Pakistan'da Yahya Han formülünü bu perspektif içinde görmek ve değerlendirmek lâzımdır.-Attila İlhan, Batının Deli Gömleği, 39. § "
Fakat edebiyat şekil ve türle fizik formülü değildir ki öyle hemen her istenilen duruma uydurulabilsin." -Nurullah Ataç, Dergilerde Deneme, 305. 2. Bir belgenin yazılacağı biçimi ve ona özgü olan deyimi gösteren örnek: § "
Yola çıkmadan önce teşkilat maddelerinin formüllerini hazırlayıp bıraktı." -Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar IV, 30. § "
Eczacı formülleri." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 47. 3. Çıkar yol, tutulan yol, yöntem: § "
Kendisi nutuklarının özünü teşkil eden büyük maksadı Samsun'daki beyanatında şu formülün içine sokmuştu." -Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar, 89. § "
Beytini başlı başına idealizmin formülü ıtlakına seza bulunuyordu." -Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar I, 40. § "
Eleştirmenlerin hazır formülleri var." -Adalet Ağaoğlu, Göç Temizliği, 173. § "
Bir de edebiyat alanında açmak iddiasında olduğumuz çığırı belirtecek bir döviz, bir formül bulmamız lazım geliyordu." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 32. § "
Nasıl unuturum Hanımefendi? Unutmamanın formülünü veren siz değil misiniz?" Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, 19. § "
Şimdi aramızda iyi bir formül bulduk mamafih." -Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, 196. § "
Bana öyle geliyor ki, bu davada İnönü formülü şudur..." -Peyami Safa, Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca, 123. § "
O, bu ümitsiz formülünü 1917 yılında Paris'te Ahmet Rıza Bey ile ilk defa karşılaştığı zaman bulmuştu." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste, 99. 4. Kalıplaşmış, basmakalıp anlatım: § "
Bir memlekete teknik iki türlü girer: Ya sırf netice olarak, hazır kalıplar ve formüller hâlinde veya müessirle, kültürle birlikte girer." -Peyami Safa, Din, İnkılap, İrtica, 124. 5. Bir veya birçok niceliğe bağlı bulunan bir niceliğin hesaplanmasına yarayan cebirsel anlatım: § "
Bu kelimenin ne suretle teşekkül ettikleri yalnız, iştiraklerini gösteren ve muteriza dâhiline alınan muhtasar formüllerle anlatılır." -Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 110. § "
Doğrusu topçuluk hoşuma gitmiyor, boyuna can sıkıcı formüller…" -Ruşen Eşref Ünaydın, C. X., 8. 6. Birleşik bir cismin birleşimine giren maddeleri ve bunların o birleşik maddedeki oranlarını gösteren kısaltma takımı: § "
Dünya orduları için milletlerarası bir yağ formülü tespit edilmiş... % 50 nebati yağ, % 25 süt yağı, 25 mumu çıkarılmış iç yağı..." -
Reşat Nuri Güntekin, Balıkesir Muhasebecisi, 24. §
"Geçmişin ‘kiler odaları' karışım formülünü bulur, bunu mutlak gelecek zamana armağan ederdim" -Adalet Ağaoğlu, Başka Karşılaşmalar, 25.