ağırlık is. 1. Ağır olma durumu:
Taşın ağırlığı. Yükün ağırlığı. 2. Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne. 3. Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer. 4. Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum:
Havanın ağırlığı. 5. Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum. 6. Yük, külfet:
Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır. 7. Takı:
Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti. 8. Sorumluluk:
Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim. 9. Etki, baskı, güçlük. 10. Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak:
"Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." -A. İlhan. 11.
hlk. Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın. 12.
mec. Sıkıntı. 13.
mec. Ağırbaşlılık:
Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 14.
mec. Değerli olma durumu:
Hediyenin ağırlığı. 15.
mec. Uyuşukluk ve gevşeklik durumu:
"Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." -A. Gündüz. 16.
ask. Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri:
"Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." -F. R. Atay. 17.
fiz. Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite. 18.
sp. Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori.
yoğunluk is. 1. Yoğun olma durumu. 2. Yoğun bir maddenin özelliği, kesafet:
Sisin yoğunluğu. 3.
fiz. Bir cismin birim hacminin kütlesi, gravite:
Demirin yoğunluğu 7,8'dir.