Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

hap etmek ne demek?

 - 2 sözlük, 3 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

hap etmek anlamı
yemek, yutmak.

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

hap etmek anlamı
Çocuk dilinde yemek: Sen yemezsen ben seninkini de hap ederim.

Çıtak *Çivril -Denizli
Tepeköy *Torbalı, *Ödemiş, -İzmir
Sarıkavak, Tokat -Eskişehir
*Kandıra, *Akyazı -Kocaeli
-Kastamonu
*Merzifon -Amasya
İğneciler *Mudurnu, *Düzce -Bolu
Kuzköy *Ünye -Ordu
Utav, Erkinis *Yusufeli -Artvin
*Ağın, *Keban -Elâzığ
-Malatya
-Sivas
-Niğde
*Ermenek -Konya
*Anamur -İçel
Güzelsu *Akseki, Kocayatak *Serik -Antalya
Ören *Fethiye -Muğla

hap etmek anlamı
Çocuk dilinde sırta almak.

-Trabzon
Yerkesik -Muğla

hap etmek eş anlamlısı

yemek
(I) is. 1. Yemek yeme, karın doyurma işi: "Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni." -N. Cumalı. 2. Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam. 3. Günün belli saatlerinde yenilen besin: "Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir şey yenmez." -H. Taner. 4. Konuklara yiyecek verilerek yapılan ağırlama: "Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu." -F. R. Atay.
yemek
(II) (-i) 1. Ağızda çiğneyerek yutmak: "Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor." -B. Felek. 2. Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek: "Necla onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor." -H. Taner. 3. Isırmak: Sivrisinekler çocuğun kollarını yemiş. 4. Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak. 5. Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak: "Kendini topladı ama fena yerinden gagayı yedi sanırım..." -M. Ş. Esendal. 6. (nsz) Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek: Haram yemek. Rüşvet yemek. 7. Harcamak, tüketmek, bitirmek: "Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum, diye latife ediyordu." -M. Ş. Esendal. 8. Yasal yoldan cezalandırılmak. 9. Birine alacağını vermemek, ödememek: Bu adam benim yüz bin liramı yedi. 10. Başkasının parasını harcamak: Dalkavuklar çok parasını yemişler. 11. (nsz) Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek: Yapımına başlanan bu yapı günde 5 ton çimento yiyor. 12. Sürekli üzmek, tedirgin etmek: Bu dert beni yiyor. 13. mec. Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek.
yutmak
(I) (-i) 1. Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek. 2. Tam ve doğru söylememek: Bazı heceleri yutuyor. 3. mec. İnanmak, aldanmak, kanmak: "Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz." -S. M. Alus. 4. mec. Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek. 5. mec. İyice, eksiksiz olarak öğrenmek: "Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 6. mec. Işık, ses gücünü, parlaklığını azaltmak: "Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." -M. Ş. Esendal. 7. tkz. Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak: Ben bu ağır sözleri yutmam.
yutmak
(II) (-i) 1. Haksız olarak kendine mal etmek, zorbalıkla elinden almak: "Sakarya'nın doğusunda Türk Ordusu da kıvrılarak bu canavarın Ankara'yı yutmasına mâni olmaya çalışıyordu." -H. E. Adıvar. 2. Oyunda bir şey kazanmak.

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.