emzik is. 1. Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme:
"Parkta daldılar dedikoduya / Dün kaldıkları yerden devam ettiler / Yavrular da birbirlerine / Emziklerini ikram ettiler." -A. N. Asya. 2. Beslemek için süt çocuklarına meme yerine emdirilen ağzı kauçuklu süt şişesi, biberon:
"Hem ağzımdan yaralandığımı, üç gün kapalı dudaklarımın arasından emzikle süt içtiğimi nasıl unutuyormuşum?" -R. N. Güntekin. 3. İbrik, çaydanlık, testi vb. kapların, suyu azar azar akıtmaya yarayan içi delik uzantısı, ibik:
Çaydanlığın emziği tıkanmış. 4.
hlk. Sigara ağızlığı.
kenar is. 1. Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka:
"O sırada karşı taraçadaki kadın elinde pirinç tası olduğu hâlde taraçanın kenarına kadar geldi." -O. V. Kanık. 2. Bir şeyi çevreleyen çizgi. 3. Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri:
Bu mendilin kenarı ötekinden daha sade. 4. Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer:
"Ağır, ihtiyar misafirler kenarda bir odadan çıktılar." -M. Ş. Esendal. 5. Yan. 6.
mat. Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri:
Bir üçgenin kenarları. köşe is. 1. Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye:
Kutunun sivri köşesi. 2. İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer:
"Seniha Hanım parmağını odanın köşesine uzattı." -P. Safa. 3. İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer:
"Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi." -Ö. Seyfettin. 4. Bölüm, yer veya yan:
"Burgaz'ın sokaklarında her köşeden Türkçe işitiliyor." -Y. K. Beyatlı. 5.
mec. Kuytu, tenha veya ücra yer. 6.
mec. Kimsenin kolay kolay uğramadığı yer:
"İlk adımda otel, han, kahve köşeleri bulmak ihtiyacı baş gösterecek." -R. H. Karay. 7.
sp. Futbol alanını oluşturan yan ve kale çizgilerinin kesişme noktalarından her biri, korner.
uç is. 1. Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası:
"Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu." -A. Gündüz. 2. Bir şeyin baş veya son noktası. 3. Bir şeyin kenarı:
"Kırk kişilik bir masanın bir ucunda, üç kişiyiz." -R. H. Karay. 4. Dış kenar, periferi. 5. Bir uzaklığın son noktası:
"İstikbal bu yolun ucundan bir güneş gibi doğuyor." -F. R. Atay. 6. Bir şeyin başı, tepesi. 7.
sf. Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, ekstrem. 8.
tar. Türk devletlerinde genellikle sınır boylarındaki eyalet ve sancak.