kanal anlamı Fr.canal
1. Bazı bölgeleri sulamak, kurutmak amacıyla veya gemilerin işlemesine elverişli, insan eliyle açılmış su yolu: § "
Alıç ağacının dibinde bir su kanalı." -Adalet Ağaoğlu, Toplu Oyunlar: II. Sınır, 239. § "
Yeniden kanallar küşadıyla ve rıhtımlar inşasıyla nehirlere birer mecrâ-yı muayyen vücuda getirip..." -Ahmet Midhat Efendi, Acâyib-i Âlem, 175. § "
Bataklıkta Çin hududuna kadar kanallar açtırmıştı." -
Reşat Nuri Güntekin, Tanrı Dağı Ziyafeti, 103. § "
Hindistan İmparatorluğu teşekkül ettikten, bilhassa kanal küşad edildikten sonra..." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri III, 335. 2. Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişimi sağlayan yol, hat: §
"İki gün sonra skandal haberlerle gündemi oluşturan birçok gazete ve televizyon kanalında saldırgan ifadelerle konu çoktan incelenip, sonuca bağlanmıştı." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 49. 3. Tahtanın liflerine dik yönde açılan kırlangıç kuyruğu biçimli girinti. 4. İçinden damar, sinir veya bir sıvı geçen yol. 5. İki kıyı arasındaki dar ve derin deniz: § "
Birdenbire gemi küçük bir kanala sürüklendi." -Ruşen Eşref Ünaydın, C. 9, 43.6.
mec. Yol, aracılık: § "
Batı kültürünü ancak edebiyat kanalıyla benimsemeye çalışan Türk edebiyatı..." -Peyami Safa, Sanat-Edebiyat-Tenkit, 35. § "
Hayat üniversitesi başta olmak üzere, pek çok kanaldan öğrenerek ortaya bir yazar kişiliğinin çıktığını gözlememiz gibi."
-Adalet Ağaoğlu, Geçerken, 14.