dönemeç is. 1. Bir yolun yön değiştirdiği yer, viraj:
"Saffet Bey ilk dönemeci döner dönmez, yamağın eline cep saatimi tutuşturup şiddetli emir verdim." -A. Gündüz. 2.
mec. Bir durum, tutum, davranış ve düşüncedeki aşama.
kıvrım is. 1. Bükülmüş, kıvrılmış şeylerin oluşturduğu kat, büklüm:
"Elinde sımsıkı tutmakta olduğu perdenin kıvrımlarını bıraktı, köşeye çekildi." -N. Hikmet. 2. Bir tür tatlı:
Cevizli kıvrım. 3. Ayrım, dönemeç:
"Yolun kıvrımında ayrılanlarla dönüp bakıştık." -A. Gündüz. 4.
jeol. Kıvrılma sonunda oluşan toprak dalgası.