klinik anlamı Fr.clinique
1. Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer: § "
Bir klinik açmak için babasının ona gönderdiği yüz elli lirayı biraz evvel bankadan ellişer altınlık üç deste hâlinde alıp ayrı ayrı ceplerine yerleştirdi." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Sürgün, 10. § "
Oradan Berlin'e geçerek altı ay hususi bir klinikte çalıştı." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 115. § "
Karanlık bir klinikte alelacele dizime bakan bu Alman yanlış bir teşhis koydu." -Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, 89. § "
O zaman mukadderatın oynadığı bu bebek Via Toscana'da bir klinikte bulunuyor..." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri II, 87. § "
… Beni kazayı yapan kamyonla Üsküdar'a bir kliniğe götürüyorlar." -
Reşat Nuri Güntekin, Eski Şeyler, 184. § "
Bu sonuncu doğumun İstanbul'da özel bir klinikte olmasını kocası istemiş." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 326. § "
İşlettiğin hususi klinikte deliler sana kafidir." -Necip Fazıl Kısakürek, Bir Adam Yaratmak, 25. § "
… sosyetik kliniklerin kapıları aşındırılmış…" -Elif Şafak, Mahrem, 30. 2. Hekim olacak öğrencilerin hasta başında uygulamalı olarak ders gördükleri hasta koğuşu. 3. Vücut muayenesinde görülen (hastalık belirtisi): §
"Bu elbette müthiş bir şey! İlim, fikir ve siyaset dünyamızın klinik vakası..." -Yavuz Bülent Bakiler, Üsküp'ten Kosova'ya, 147. §
"Mesleği: Klinik Psikolog." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 42.