Güncel Türkçe Sözlük
kola anlamı
(I) is. (ko'la) 1. Gömlek, örtü vb. şeyleri kolalamakta kullanılan özel nişasta. 2. Kâğıt veya bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamacı. 3. Kolalama: "Zaten bu devirde kola, ütü bir evin baş işlerindendir." -R. H. Karay.
kola anlamı
(II) is. (ko'la) 1. bit. b. Kolagillerden, Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki (Cola acuminata). 2. Bu bitkinin yaprağından çıkarılan kokulu bir maddeyle kokulandırılan ve içine şeker, karbonat katılarak yapılan içecek.
Kimya Terimleri Sözlüğü
kola anlamı İng. kola Fr. cola
Sterkuliasun bitki türlerinden elde edilen bir madde. İçeceklerde ve ayrıca uyarıcı olarak kullanılan %2-3 kafein ihtiva eden, Afrika'da yetişen kola türlerinin kurutulmuş tohumları. Kafein için bir kaynaktır.
Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü
kola anlamı İt..colla
1. Çamaşır kolalamakta kullanılan özel nişasta: § "Su ve odun ve kola parasıyla hane kirası çıkarıldıktan sonra bir kuru ekmek parası dahi pek güç kalırdı." -Ahmet Midhat Efendi, Henüz 17 Yaşında, 155. § "Kolalı mavi önlükleri, mavi kepleriyle, sağdan soldan koşturuyorlar." -Adalet Ağaoğlu, Dar Zamanlar-3 Hayır, 153. § "… hatta yakın vakte kadar kolacılık ve benzeri sanatlara alışıktırlar." -Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, 270. § "Elbiseli, erkekse kolalı ve kravatlı…" -Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, 34. § "Bir sene evvelinde kolalı beyaz örtüsüz, gümüş çatal-bıçaksız, Bohemiya porselensiz bir masaya oturmayı kendine yakıştırmayan oğlunuz…" -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 118. § "Kolalı plastronunun ortasındaki yün örgüden siyah kravatının uçları geniş yakalı bir smoking yeleğinin kenarından sarkıyordu." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Sürgün, 33. § "Burada gömlek kolalamak imkânı olmadığından kolalı gömlek yerine kullanmak üzere, yakalı mintanlara ihtiyaç vardır." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 5. § "... kolalı gömlekli, kravatlı, kırmızımsı fesli, üzüm gözlü, gaytan bıyıklı esmer renkli biri içeride peynirden yağa, pastırmadan sucuğa dolaşır." -Ahmet Rasim, Eşkâl-i Zaman, 9. § "O, olmazsa ben, evde ütülenmiş kolalı gömleklerin, yağmurlu camlar arkasında Bach'ı dinlemek imkânlarının tertemiz hayatına gidemez miyim ?" -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 252.2. Kâğıt veya bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamacı. 3. Kolalama: "Dik, kolalı bir yakalık" -Nazım Hikmet Ran, Kan Konuşmaz, 72.