kulis anlamı Fr.coulisse
1. Tiyatroda, sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm: § "
Bu ocak değil âdeta tiyatro sahnesi! Üstündeki de baca değil âdeta kulis!" -Ahmet Midhat Efendi, Cinli Han, 50. § "
Sonunda göreceksin. Çok hoşuna gidecek. Kuliste olacaksın." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, 179. § "
Bir tiyatronun kulisindeyim." -Adalet Ağaoğlu, Gece Hayatım, 151. § "
... kulis arasında sahnenin boşalmasını bekliyor." -Peyami Safa, Sanat-Edebiyat-Tenkit, 39. § "
Kuliste bir trak geçirdikten sonra, kendini sahnede, halk karşısında görünce rolünün istediği sükûnu birdenbire bulan bir aktris gibiydi." -
Reşat Nuri Güntekin, Eski Hastalık, 111. § "
Zira güzel kızın kulisten hiç çıkmayan kocamış gazup bir çoban köpeği başlı, o kırmızı iri başlı babasını hesaba katmıyorum bile…" -Ruşen Eşref Ünaydın, C. X, 59. §
"Hatta dekorları, orkestraları, kulisleri, locaları, koltukları, sıraları, paradileri, gişeleri, direktörleri, rejisörleri, yazarları, provaları, trajedileri, dramlara operetlere benzeyen fazılları…" -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 44. 2.
mec. Bir işin, bir hareketin gizli hazırlık konuşması. 3.
borsa dışında alışveriş yeri. 4. Bir amaca ulaşabilmek için ilgili kişiler arasında özel çalışma yapılan yer: § "
Ticaret ve sanayi odası seçimlerinde, işe yarar bir netice alabilmek maksadıyla, partiyle tüccarlar arasında mekik dokuyup, kulis yapan kim?" -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 349.