bütün sf. 1. Eksiksiz, tam:
"Size bütün bir kış için kuru ot temin edecek." -N. Hikmet. 2. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi:
"Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Bozuk olmayan (para):
Bütün para. 4. Parçalanmamış. 5.
is. Birlik, tamlık:
"Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder." -O. V. Kanık.
hep zf. 1. Hiçbiri dışta tutulmamak veya eksik olmamak üzere, bütün, tüm olarak. 2. Sürekli olarak, her zaman, daima:
"Hep böyle canına yandığımın, hep geç kalırım, hep treni kaçırırım." -N. Hikmet.
toplam is. mat. Toplama işleminin sonucu, mecmu, yekûn.