minyatür anlamı Fr.miniature
1. Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük, renkli resim sanatı. 2. Bu biçimde yapılmış küçük resim: § "
…türlü antika eşyayla tezhipler, minyatürlerle dolu galeride bulunuyor." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 178. § "
Minyatürlerde gördüğü uzun saçlı, uzun esvaplı, elleri ve yüzleri uzun erkekleri gözlerinin önüne getiriyor." -Peyami Safa, Şimşek, 124. §
"Acem minyatürleri ürpertecek kadar zarif ve ince çizgili simasında…" -Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, 162. § "
Tuhaf bir resimdi; eski minyatürlere benziyordunuz." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 119. § "
Fakat Sovyetler Rusyası aylarca evvel onun beş yüzüncü yıl dönümünü kutlamak için hazırlanmış, onun eserlerini ve minyatürlerini bastırmış..." -Peyami Safa, Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar, 50. § "
Ve Tevfik Bey, taklitlerini minyatür işler, müzehhiplik eder gibi en hurde teferruatına kadar aynı dikkatle eda ediyor." -Ruşen Eşref Ünaydın, Bütün Eserleri, 31. § "...
bir türlü antika eşyayla, tezhipler, minyatürlerle dolu galeride oluyor." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 215. 3. Bir şeyin küçük ölçekte kopyası veya benzeri: § "
Minyatür taklitler çoğaldıkça, ötekiler büsbütün yok oldu" -Adalet Ağaoğlu, Başka Karşılaşmalar, 12. § "
Babası camideyken dükkânı bekleyen, örtülü minyatür yüzlü bir kız…" -Necip Fazıl Kısakürek, Ahşap Konak, 226. §
"Beyaz Hala'nın biraz da hoyratça eline tutuşturduğu minyatür bir tavayla, küçücük bir süt kaynatma kabı arasında bir şeye benzeyen cezveyi evirip çevirdi Viki." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 82. § "
Yalnız ona benzeyen, kaygan vücutlu İstanbul'lu bir orospu, Freddy Mills'in her tarafını süratle işgal ediyor; her işgal ettiği noktaya, derhal saçları radyoaktif toz zerleri olarak dağılan, yok kaşlı ve lacivert kirpikli, minyatür bir Güner'i nöbetçi diye dikiyordu." -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 319. 4.
mec. Ufak tefek, alımlı, güzel: § "
Ne minyatür gibi bir kızdı bilseniz." -
Reşat Nuri Güntekin, Eski Şeyler, 146.