kurmak (-i) 1. Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek:
"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." -F. R. Atay. 2. Hazırlamak:
"Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak." -R. H. Karay. 3. Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek:
"Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor." -H. Taner. 4. Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak:
Turşu kurmak. 5. Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek:
"Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?" -O. S. Orhon. 6. Yapmak, inşa etmek:
"Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım." -N. Ataç. 7. Yapmak, oluşturmak:
"Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." -Ö. Seyfettin. 8.
tic. Ortaklık sağlamak. 9. Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek:
"Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu." -T. Buğra. 10. Bir araya getirmek, toplamak:
Divan kurmak. 11. Gizlice hazırlamak, tasarlamak:
"Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu." -C. Uçuk. 12. Düşünmek:
"Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum." -S. F. Abasıyanık. 13. Aklına koymak:
O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz. 14. Zihinde büyütmek:
"Bayram ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu." -H. E. Adıvar. 15. Sağlamak, oluşturmak:
Dostluk kurmak. İlişki kurmak. 16.
mec. Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek.