müze anlamı Fr.musée
Sanat veya bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı."
Gittiğim her müzede çabucak yoruluyor...." -Adalet Ağaoğlu, Gece Hayatım, 115. §
"Avrupa'nın ekser memleketlerinde etnografi müzeleri vardır." -Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, 13. §
"Şimdi iki saat için beni Louvre Müzesine bıraksalar..." -Ruşen Eşref Ünaydın, Diyorlar Ki, 120. §
"İkisi de bir müddet, ıssız müze dehlizlerinin loş bir köşesinde uzun sukutlardan ayrılmayan çift heykellere benzediler." -Peyami Safa, Sözde Kızlar, 101. §
"Müzelik olmasına müzelik olan, fakat Konya'dan gelmediğini herkesten iyi, hem de çok iyi bildiğim bu parmaklık..." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri
ayarlama Enstitüsü, 55. §
"Hollanda müzelerinden birinde meşhur bir Hazreti Meryem resmi vardır..." -
Reşat Nuri Güntekin, Sönmüş Yıldızlar, 97. §
"Güya bütün geçtiği sokaklar bir müzenin koridorları imiş." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Sürgün, 38. §
"… Nürenberg Millî Müze'sine…" -Ahmet Rasim, Tarih ve Muharrir, 59. §
"Serin sofralar bir müze kadar çarpıcı..." -Yavuz Bülent Bakiler, Üsküp'ten Kosova'ya, 55. §
"Halid Bey İstanbul Sıhhat Müzesine mulaj mütehassısı olarak… "-Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, 137. § "
William bu mektupların asıllarını ikinci Elizabeth Müzesi'ne bağışladı." -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 102. § "
Otobüste, Atatürk Müzesi'nden dönerken, İrfan: -Bana, diyor yeni ve bambaşka bir mesele lazım." -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 300.