patates anlamı Rum.patates
1. Patlıcangillerden, yaprakları ve sürgünleri acı bir bitki (Solanum tuberosum). 2. Bu bitkinin toprak altında oluşan, nişastaca zengin, yenebilen yumruları:§
"... olanca kuvvetiyle fasulye ve mısır ve patates evleklerini hazırlamaya başladı." -Ahmet Midhat Efendi, Bahtiyarlık, 27. §
"Aman! Vallahi, İstanbul'da şu bildiğimiz patates kızartmasını bile yapamıyorlar yahu..." -Peyami Safa, Yalnızız, 233. §
"Patates gibi sarı yüzünü geniş bir gülüş âdeta bir daha eklenmesi imkânsız edecek şekilde ikiye böldü." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri
ayarlama Enstitüsü, 137. §
"Adapazarı'ndan gelen bir çuval patatesin geçirdiği devreler..." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri II, 116. §
"Mesela her Sultaniliyi tevsi-i mideye uğratan ananevi pilav, yerini bir patates, bir mercimek bir bezelye ezmesine bırakmıştı." -Ruşen Eşref Ünaydın, C. IV, 29. § "
Acık da patates haşladıydım." -Adalet Ağaoğlu, Toplu Oyunlar (Evcilik Oyunu, Tombala, Çatıdaki Çatlak), 156. § "
Butlar, deriler, sırtlar, boyun halkaları sıyrıldıkça garnitür olarak yer alan patates puflarında da azalmalar görülüyordu." -Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, 48. §
"Kafalarını bir patates yığını gibi üst üste koymuşlar." -Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, 114. § "
… yanında da kızarmış patates…" -Elif Şafak, Mahrem, 28. §
"Yine de yüksek tepelerin arkasına saklanan Türklerin bizleri kumara (tatlı patates) toplar gibi vuracağını bir er rütbesinde olan ben bile anlıyorum ama…" -Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut (Gelibolu), 93. § "
Patatese benzeyen bir yüzü vardı." -Nazım Hikmet Ran, Kan Konuşmaz, 182. § "
Kaynar aynı gün patates." -Nurullah Ataç, Dergilerde Deneme, 15.