çarpışma is. 1. Çarpışmak işi, müsademe, sadme:
"Böylelikle İstanbullu işçi iki emperyalist sermayenin çarpışmasına alet olacaktı." -N. Hikmet. 2.
ask. Öncülerin veya küçük birliklerin yaptıkları küçük savaşma:
"Bu, iki cephe arasında ilk çarpışmadır." -Y. Z. Ortaç.
sarsıntı is. 1. Sarsılma işi, birden sallanma:
"Bu sarsıntı ile başından fırlayıp yerde tekerlenen kasketini kovaladı, tekrar başına geçirdi." -H. Taner. 2. Titreme, titreyiş:
"Omuzlarının sarsıntısı gittikçe azaldı." -Y. Atılgan. 3. Deprem. 4. Deprem sırasındaki yer hareketlerinin her biri:
İkinci sarsıntıda evlerin tümü yıkıldı. 5.
mec. Bir kişi, toplum, kurum veya kuruluşun dengesini etkileyen, beklenmedik olumsuz değişiklik:
"Bu olgunluğa erişen toplumlar ise her türlü sarsıntıları en az zararla atlatırlar." -N. Cumalı. 6.
ruh b. Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum, sadme, travma.