sap is. 1. Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm. 2. Çiçek veya meyveyi dala bağlayan ince bölüm, sak:
Armudun sapı. Gülün dikenli sapı. 3. Bir aracı tutmaya yarayan bölüm:
"Bir küçük çekmeceden sapı fil dişi bir revolver çıkarmıştı." -S. F. Abasıyanık. 4. İplik, tire, ibrişim vb. şeylerde iğneye geçirilen bir dikişlik iplik:
Bir sap tire. İki sap ibrişim. 5. Kabza. 6.
hlk. Demet durumundaki ekinler:
Bugün sap çekeceğiz. 7.
argo Erkek.
uyanık sf. 1. Uyumamış, bidar:
"Uyuyor mu uyanık mı kestiremiyor, uykuyla uyanıklığın sınırlarını bulamıyordu." -A. İlhan. 2. Uykudan uyanmış. 3.
mec. Açıkgöz, kurnaz, cingöz:
"Ayrıca son derece zeki ve uyanık bir genç kız vardı." -H. Taner. 4.
mec. Yapacağı işi bilen, dikkatli ve tetikte olan, müteyakkız. 5.
mec. Bilgisizlikten kurtulmuş, bilgili:
"Zeki ve uyanık kişilerle dostluk kadar iyi bir şey olamaz." -S. Birsel.