sinema anlamı İng.cinéma
1. Herhangi bir hareketi düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde, bir ekran üzerinde yansıtarak hareketi yeniden oluşturma işi: §
"Bu hal uykuda olursa, bir zararı yoktur; fakat uyanıkken de daimî bir rüyanın sinemasını temaşa etmek, delilerin hâlinden farksızdır." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 424
. § "
Büyük tavırlarla konuşuyorlar, fakat -sinema gibi-hiç ses çıkarmıyorlardı." -Peyami Safa, Şimşek, 91. § "
Dükkânın muhteviyatı bir sinema gibi gözünün önünden geçerdi." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri II, 115. §
"Zamanımızda sinema komikleriyle başka komikler de var." -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 101. § "
Bu bakımdan işin bundan ötesini artık tahlil yerine tertipçi bir şiveyle, hızlı bir sinema şeridi hâlinde takip edebiliriz." -NecipFazıl Kısakürek, Sultan Vahidüddin, 203. § "
Şöyle insaf edip de söyleyelim: fotoğraf, sinema, atom derken bu kelimelerin hangi köklerden geldiğini düşünüyor muyuz?"-Nurullah Ataç, Prospero ile Caliban, 136. §
"Fakat bu başka bir film, onu başka bir sinemada göreceğiz…-Attila İlhan, Batının Deli Gömleği, 195. 2. Film göstermeye yarayan özel bir makineyle görüntülerin beyaz perdeye yansıtıldığı salon veya yapı: § "
Sinemada sigara içilmesi yasağı sosyalizmdir." -Peyami Safa, Sosyalizm-Marksizm-Komünizm, 41. § "
Sinemada her gün aynı manzarayı temaşa etmek, Gramofondan her gün aynı havayı dinlemek ruha neşe verebilir mi?" -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 227. § "
Arkadaşlarımın bir bölüğü ise benim ve benim gibilerin, bir yerde bir bardak bira içmek gibi, sinemaya gitmek gibi, üşüyünce biz, sırtımıza kendi ceketini koyuvermek gibi gereksinimlerini karşılamakta çalışkandılar." -Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, 148. § "
Açık hava sinemasına çoluk çocuk girebilmek için rehin olarak bıraktığım komşumuzun saatini geri almıştım." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri
ayarlama Enstitüsü, 54. § "
Ansızın sinemanın methalini, sonra kaldırımı daha sonra caddeyi doldurdu." -Peyami Safa, Sözde Kızlar, 7. § "
Yeni yapılan küçük ve betondan sinema binasının köşesine çöküp geviş getire getire dinlenirlerdi." -Ruşen Eşref Ünaydın, Bütün Eserleri, 52. §
"Tiyatro, sinema, bar, randevuevi, vesikalı ev, balo, salon, sosyete, ünyon, palas, türlü türlü otel, park…" -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 327. § "
Yine parlak elektirik ilanları, yine dolup boşalan sinema kapıları, otomobiller, tramvaylar…" -Nazım Hikmet Ran, Yeşil Elmalar, 91. § "
Yedi-sekiz yüz kişilik konferans ve sinema salonları var." -Yavuz Bülent Bakiler, Üsküp'ten Kosova'ya, 21. §
"Sinema (prömyer)lerinde o, şık kadınların uğradığı pastanelerde o…" -Necip Fazıl Kısakürek, Hikâyelerim, 67. § "
Pekâlâ bu öğleden sonramı da Aysel'in yanı sıra, bir sinema locasında, kar suyu kokan rutubetli bir karanlığı soluyarak, film seyretmekle geçirebilirdim." -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 467. 3. Güzel sanatların dalı olarak yansıtılmaya uygun olan filmleri gerçekleştirme ve yaratma sanatı, beyaz perde: § "
Daha taa 1965'lerde, sinema sanatımıza önemli katkıları olabilecek yürekli girişim…" -Adalet Ağaoğlu, Göç Temizliği, 29. § "
Tel ve duvağın altında ve beyaz elbisenin arkasındaki sinema aşkları peyzajıyla bu düzgün ve edalı çift." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 57. § "
Bugünkü sinema edebiyatı tabirlerinden birine göre, "cinsi cazibesi" var mıydı yok muydu, bunu hiç hatırlamıyorum." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 86. § "
Sinema bu devirde konuştu." -Peyami Safa, 20. Asır Avrupa ve Biz, 126. § "
Bu bir sinema artistinin janrı, efendim!" -Necip Fazıl Kısakürek, Ahşap Konak, 260. § "
İkimiz de sinemayı seviyorduk." -Elif Şafak, Mahrem, 84. § "
… Sinemalarda olduğu gibi, esrarengiz bir surette zehirlendi." -
Reşat Nuri Güntekin, Dam., 63. §
"Bir kelimeyle, romanın da sinemanın da gördüğü iş aynı." -Cemil Meriç, Kırk Ambar, 143.