soba anlamı Mac. szóba
Bir yeri ısıtmak için içinde kömür, odun veya
gaz yakılarak kullanılan bir araç: § "
... ocağa, sobaya, mangala konulabilecek kömüre, oduna benzer de bir şey yoktu." -Ahmet Midhat Efendi, Diplomalı Kız, 29. § "
Çocuğum bize iki kahve, sobanın da ateşine bakın!" -Ruşen Eşref Ünaydın, Röportajlar II, 7. § "
Ne vücutlarını ısıtacak bir soba ateşi ne ruhlarına hararet-i hayat verecek valide tebessümleri vardır." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri II, 28. § "
Sobamızın önünde paltosunu ve boyun bağını çıkardı." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri
ayarlama Enstitüsü, 163. § "
Ayı postunun üstünde gömleğinin altından çıkan çıplak ayacıkların ördek sobanın alevinde mercan gibi kırmızı..." -
Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü, 35. § "
Kışın havalar sıcaktı, sobasız üşümüyorduk." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 359. § "
Odun sobası yakılacak; (apartman kat sahipleri kalorifer kömür giderini paylaşmada hem anlaşamıyor, hem ödemiyorlar. )" -Adalet Ağaoğlu, Dar Zamanlar-3 Hayır, 13. §
"Küçük, basık, loş, sobası sönük, camları kırık, ortalığı pis." -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 364. §
"Odada soba yanıyor ve semaver, binlerce kilometre uzakta facialar geçtiğini haber verir gibi, sinsi ve devamlı bir ıslıkla ötüyordu." -Necip Fazıl Kısakürek, Hikâyelerim, 54. §
"Gözlerinizi içi parlar, "vu-u-u-u ! üşüdüm !" diyerek mangala, sobaya yaklaşırken gülümsememek, gülmemek elinizde midir ?" -Nurullah Ataç, Söyleşiler, 264.