sürüklemek (-i) 1. Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek:
"Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü." -A. Gündüz. 2. Akarsu alıp götürmek:
"Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu." -A. İlhan. 3.
mec. İstekli olmayan birini bir yere götürmek, getirmek:
"Seni bırakmam vallahi diyor ve bazen gittiği yerlere bile onu sürükleyip götürmek istiyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4.
(-i, -e) mec. Bir kimseyi, bir işi yapmaya zorlamak:
"Hepimizi bu dipsiz denizin enginlerinde mahvolmaya sürükledin, dediler." -A. Kabaklı. 5.
(-i, -e) mec. Kötü bir duruma, sona doğru götürmek:
"Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti." -S. F. Abasıyanık. 6.
(-i, -e) mec. İlgi uyandırarak bırakamayacak duruma getirmek, çok ilgilendirmek:
"... benim çağdaşlarımdan kim bilir kaç bin genci bahtiyar rüyalara sürüklemiştir." -Y. Z. Ortaç.