şato anlamı Fr.château
1. Çevresi hendek, sur ve kulelerle çevrili derebeyi (senyör, kral) konağı: § "
İngiliz mecmualarında resimlerini seyrettiği şatolar on sekizinci asır kökleri gibi bolluk ve lüks içinde değildi." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 127. § "
... şatonun parkındaki ıhlamurlar Altında izini belli etmeden "vice" yapan monden kız..." -Peyami Safa, Bir Tereddüdün Romanı, 178. § "
Biz dahi bu şatonun içinde bulunmak hasebiyle ima olunan vukuata vâkıf sayılacağımızdan..." -Ahmet Midhat Efendi, Haydut Montari, 10. § "
Kurûn-ı vustâ asilzadesi şatolarını andıracak derecede haşmetli bir şey." -Ruşen Eşref Ünaydın, Diyorlar Ki, 173. §
"… Lutern Şatosu'ndaki…" -Ahmet Rasim, Tarih ve Muharrir, 164. § "
Feodal şatolarda opera zuhur etti." -Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 49. § "
…çocukluğumda babamın elinde gördüğüm kötü bir ressamın yaptığı Avrupa haritasında, geyikler ve gotik şato resimleriyle süslenmiş Karpatların eteklerindeydik." -Orhan Pamuk, Beyaz Kale, 153. § "
… Avrupalı yoksul kont ya da düklerden, eski şatolarını satıp alıp, taş taş Amerika'ya taşıyarak…" -Attila İlhan, Aydınlar Savaşı, 60. 2. Geniş toprağı olan büyük konut: § "
Üzüm bağları, şatolar arasından geçiyoruz." -Adalet Ağaoğlu, Gece Hayatım, 173. §
"Ondan meşhur (Krup) fabrikası sahibinin, muhteşem fabrikalar civarındaki şatosuna davet edildik." -Necip Fazıl Kısakürek, Sultan Vahidüddin, 94. § "
Yamaçlardan boşanan nebat çağlayanları görünüyor ki melez telakkili ahşap şatolara rastladıkça ikiye bölünerek…" -Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar I, 271.