yakamoz anlamı Rum.diakamós
1. Denizde balıkların veya küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı: § "
Taşucu, yavaş yavaş ilerledikçe sular, taranan saç demetleri gibi, hafifçe kabararak ikiye bölünüyor, köpükten lülelerle, hafif yakamoz pırıltılarıyla vapurun yanlarına dolanıyordu." -
Reşat Nuri Güntekin, Eski Hastalık, 131. § "
...ve sandalın suyu yarmasıyla yakamoz peyda olmasını dahi kendileri için keşf-i esrârı mucip olur korkusuyla ellerinden gelse sandalı omuzlarına almaya çalışarak karaya geldiler." -Ahmet Midhat Efendi, Zeyli Hasan Mellâh Yahut Sır İçinde Esrar, 26. § "
Sular, vapurun kenarlarında hafif yakamoz parıltılarıyla için için kaynadıktan sonra biraz ötede kayboluyor..." -Reşat Nuri Güntekin, Eski Hastalık, 23. § "
Rıhtım kenarlarını küçücük şıpırtılar ve son derece şen yakamozlarla âdeta köpürterek ayak ucuna kadar sıçrıyor." -Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar I, 248. § "
Bu aralık karşıdan zuhur eden diğer bir kayık denizde hasıl olan §
"yakamoz" cihetiyle geçtiği yerlerde nuranî bir iz bırakarak Süleyman Bey'e doğru ilerliyor." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri I, 157. 2. Biyolojik ışık üretme özelliğine sahip, akıntı ve rüzgârlarla sürüklenen ve bir şeye dokunduğunda ışık veren deniz hayvanı.