Mr Peters says this represents a significantly
disproportionate entitlement.
Bay Peters bu bir ölçüde orantısız hak temsil ettiğini söylüyor.
Kaynak: 3news.co.nzPew: Poor, rich students' internet access gap
disproportionate.
Pew: Kötü, zengin öğrencilerin internet erişimi boşluğu orantısız.
Kaynak: presstv.irToo often, these 'lucky' few are left baring
disproportionate levels of risks and costs.
Çok sık olarak, bu 'şanslı' birkaç riskleri ve maliyetleri orantısız düzeyleri barikat bırakılır.
Kaynak: politicsofpoverty.oxfamamerica.orgA
disproportionate number of Catholics are from the Dalit caste, know as the untouchables.
Katoliklerin bir orantısız sayıda Dalit kast vardır, dokunulmaz olarak biliyorum.
Kaynak: alaskadispatch.com