farz etmekvarsaymak:
"Peki, farz edelim ki esas itibarıyla arzunu kabul ettim." -R. N. Güntekin.
hatırlamak (-i) Anımsamak:
"O zaman annemin ölmüş olduğunu hatırlıyorum." -A. Ağaoğlu.
inanmak (-e) 1. Bir şeyi doğru olarak benimsemek:
"Bizim şairlerimiz sanatın sanat için olduğuna inanırlar, başka bir ereği olabileceği akıllarına gelmez." -N. Ataç. 2. Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek:
Ben size inanırım. 3. Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek:
"Bu başın bir kadına değil, bir hamala ait olduğuna inanmak zor değildi." -P. Safa. 4. Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek:
Tanrı'ya inanmak. 5. Kanarak aldanmak:
Her reklama inanmayın. 6. İman etmek.
sanmak (nsz) 1. Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek:
"Babam, hiç hoşnut olmadığımı, beni yine sevindiremediğini sandı." -A. Ağaoğlu. 2. Gibi gelmek, farz etmek:
"Bu hareketimi tamamıyla histen gelen bir şey sandı." -P. Safa. 3. Bir şey veya kimsenin ... olduğunu düşünmek:
"Doktor Sevim, hastayı ilk gördüğü an kendinde değil sanmıştı." -A. İlhan.
saymak (-i) 1. Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak:
"Nara sormuşlar: - Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne -demiş." -B. R. Eyuboğlu. 2. Sayıları arka arkaya söylemek:
Birden ona kadar saymak. 3. Herhangi bir sıraya koymak, herhangi bir sırada yer aldığını kabul etmek:
Artık kışı geçti sayabiliriz. 4. Herhangi bir şey, yerine koymak veya herhangi bir şey gözüyle bakmak, addetmek:
"Her çiçekten bal eyledik / Arıya saydılar bizi." -Pir Sultan Abdal. 5. Varsaymak, tutmak, farz etmek:
"Elimi uzatsam benim olacak bir vazoya sırt çevirip başkasına kaptırınca onu benden çalınmış saymak neden?" -H. Taner. 6. Arka arkaya söylemek, sıralamak:
Birinin iyiliklerini saymak. 7. Ödemek, peşin vermek:
"İki bin lira saydı, bana bir küpe aldı." -M. Ş. Esendal. 8.
mec. Geçer tutmak:
Bunu saymam, sizi bir gün erkenden beklerim. 9.
mec. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak, saygı göstermek, sözünü dinlemek, hürmet etmek:
"Anam babamı nasıl saydı ise ben de kocamı öyle sayacaktım." -M. Ş. Esendal. 10.
mec. Önemsemek. 11.
mec. Gibi görmek, kabul etmek:
"Arzularını yapmayı belli büyük bir külfet saydığınız bu küçük kalpler, saadetin kapısından girmeden felaketin ortasına yuvarlanıyorlar." -A. Gündüz. 12.
mec. Hesaba katmak, dikkate almak:
Bundan önce verdiğimi saymıyor musun? tanımak (-i) 1. Daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında bunun kim veya ne olduğunu hatırlamak:
"Zarfın üstündeki yazıyı hemen tanıdı." -H. E. Adıvar. 2. Daha önce görmüş olmak, ilişkisi bulunmak, bilmek:
"Onu bir de eski polisler tanır." -S. F. Abasıyanık. 3. Bir kimse veya şeyle ilgili, doğru ve tam bilgisi bulunmak:
"Sincapları yakından tanırım." -A. Haşim. 4. Bilip ayırmak, seçmek, ayırt etmek. 5.
huk. Varlığını kabul etmek. 6. Boyun eğmek, yargısına uymak, saymak. 7. Sorumlu bilmek:
Ben arkadaşını tanımam, alacağımı senden isterim. 8. Bir şeyin yapılması, bitirilmesi için belli bir süre vermek:
Ona borcunu ödemesi için üç günlük bir süre tanıdım. varsaymak (-i) Bir olgunun sonuçlarından yararlanabilmek, bu sonuçlar üzerine düşünce üretebilmek için onu olmuş veya olacak saymak, farz etmek:
"Öyle ya içgüdü, ilgili bilim adamlarına göre, insandan çok hayvan türlerinde varsaydığımız bir özellik." -N. Uygur.