ilişmek (-e) 1. Bir şeye hafifçe dokunmak, takılmak:
Elim çiçeklere ilişti, vazo devrildi. 2. Elini sürmek, dokunmak:
"Bir sancılı yerine dokunmuşum gibi ızdırapla: -Bırak, ilişme, diye inledi." -F. R. Atay. 3. Bir şeyin kenarına kısa bir süre için oturmak:
"Sonra gene usulca hastanın karyolasına yandan ilişerek oturdu." -N. Cumalı. 4. Karışmak, rahat vermemek, müdahale etmek:
"Sanat edebiyat açısından, derginin politikasıyla tam uyuşmasa da burada tek satırıma ilişmediler." -A. Ağaoğlu. 5.
mec. Değinmek, sözünü etmek:
O konuya hiç ilişmedik. 6.
hlk. Şaka etmek.
kasılmak (nsz) 1. Kasma işi yapılmak. 2.
tıp Büzülüp toplanmak, büzüşmek, takallüs etmek. 3.
mec. Büyüklenmek, kurumlanmak, gururlanmak:
"Ben Namık Kemal'im, koskoca vatan şairiyim, deyip de kasılmaz hiçbir zaman." -N. Cumalı.
kırışmak (nsz) 1. Bir yüzeyin düzgünlüğü bozulmak, kırışık oluşmak:
"Boynu uzamış, kararmış, yaşlı adamların boynu gibi kırışmıştı." -Y. Kemal. 2.
(nsz, -le) Birbirini kırmak, yok etmek, öldürmek. 3. Karşılıklı kırmak:
Çocuklar yumurta kırışıyorlar. 4. Pazarlık etmek. 5.
(-le) Bahse tutuşmak. 6.
argo Bir şeyi eşit olarak paylaşmak.