uçmak(II)
(nsz) 1. Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak:
"Biraz havalanıp bir başka kayaya kadar uçtu." -S. F. Abasıyanık. 2. Uçak vb. araçlar özel mekanizma ile yerden yükselmek, havada yol almak. 3. Sıvı, gaz veya buhar durumuna geçmek. 4. Rengi solmak:
"Rengi birdenbire uçtu." -P. Safa. 5. Rüzgâr veya başka bir itici güçle yerinden ayrılıp uzağa gitmek:
Bu gece tahta perde uçmuş. 6. Yüksek yerden düşmek veya yuvarlanmak. 7. Belirmek:
"Sakalı yeni çıkmış, yüzünde çocukça ifadeler uçuyordu." -S. F. Abasıyanık. 8. Patlayıcı madde ile parçalanmak. 9. Uçar gibi dalgalanmak:
"Elleri trençkotunun cebinde, gözlerini karşı kıyıya dikmiş, saçları savrulurcasına geriye uçuyor." -A. İlhan. 10. Çok hızlı gitmek:
"Hele bir asfalta çıkalım görürsünüz bey, derdi. Uçar bu bizim külüstür." -R. N. Güntekin. 11. Hava yolu ile gitmek:
Yarın İstanbul'a uçuyorum. 12.
mec. Yok olmak, ortadan kaybolmak:
"Bütün kararları uçmuştu. Yüzünde iradesiz hatlar belirdi." -S. F. Abasıyanık. 13.
mec. Çok sevinmek. 14.
argo Keyif verici veya uyuşturucu madde aldıktan sonra hayal âlemine dalıp gitmek. 15.
şaka Aşırılmak:
Bizim kitaplar uçmuş. 16.
din b. Dinî inanışa göre ruh ölümden sonra göğe yükselmek.