budala sf. 1. Zekâca geri olan (kimse), alık:
"Biz ondan yaşlı üç akıllı bu budalaya inandık." -H. R. Gürpınar. 2. Ahmak, bön:
"Kendisi için bu budalaların arasında bir dakika geçirmek artık bir asır kaybetmeye müsaviydi." -Ö. Seyfettin. 3.
mec. Bir şeye aşırı düşkün:
Kibarlık budalası. dengesiz sf. 1. Dengesi olmayan, muvazenesiz. 2.
mec. Tutum ve davranışlarında uyum olmayan (kimse), istikrarsız.
emanet is. (ema:net) 1. Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb., inam, vedia:
"Emaneti olanlar burada her vakit bunlarla ilgilenecek bir çırak bulurlar." -S. Birsel. 2. Bir kimse ile birine gönderilen şey:
İstanbul'dan getirdiğim emanetinizi akşam benden alınız. 3. Eşyanın ücret karşılığı geçici bir süre bırakıldığı yer. 4. Can, ruh:
Allah emanetini alsın da kurtulayım. rehin is. tic. Tutu:
"Hâlbuki yalının rehinde olduğunu pekâlâ işitmiştim." -Y. K. Karaosmanoğlu.
tutu is. tic. Bir borcun ödeneceğine teminat olarak ödenince geri alınmak şartıyla borçlunun alacaklıya verdiği değerli şey, rehin, ipotek.