depo anlamı Fr.dépôt
1. Korunmak, saklanmak veya gerektiğinde kullanılmak için bir şeyin konulduğu yer, ardiye: §
"Halin Altında da salhane ve etleri, sebzeleri muhafaza için bir buz deposu var." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 456
. § "
Çizginin alt yanı, kente bir çıkartma gibi duran karmakarışık beton yapılar, o yapıların erzak deposu, balkonları…" -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 119. § "
Depo dahi Richelieu sokağındadır." -Ahmet Midhat Efendi, Diplomalı Kız, 98. § "
Şişli'den, depodan bir tramvay arabası Tünel'e doğru indi." -Nazım Hikmet Ran, Yeşil Elmalar, 102. § "
Sonra Değirmendere burnuna kadar sahilde ahşap, kârgir harap depo binaları..." -Ruşen Eşref Ünaydın, Bütün Eserleri, 50. § "
Rutubetli mahzenin depo oluşuna şaşırmasına meydan vermeden..." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 65. § "
Akdeniz'in incisi olan Midilli'yi Avrupa zırhlıları kömür değil, metalip deposu yapmışlar." -Sami Paşazade Sezai, Bütün Eserleri III, 238. §
"depo. Emtia ve eşya vaz olunan ambar." -Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmani. § "
Aklım bir cephane deposu gibi patlıyor, kül oluyor." -Necip Fazıl Kısakürek, Bir Adam Yaratmak, 109. § "
… sebze bölümünde çalışanlar depodan getirdikleri…" -Elif Şafak, Mahrem, 82. § "
Voyvoda Caddesindeki dükkân ve deponun açılış günü!" -Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları, 204. 2. Bir malın toptan satıldığı ve çokça bulunduğu yer: §
"…dükkân ve depo mevcuduyla kepenklerini açıp indirmek zorunda kaldı." -Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya, 153. 3. Ordu mallarının saklandığı, bakımlarının yapıldığı yer: § "
Silah depolarını basıp ellerine geçen tüfeklerle hükûmet kuvvetlerine karşı koyan..." -Peyami Safa, Sosyalizm-Marksizm-Komünizm, 120. §
"Müfit'in muhayyilesi, haricî âlemin en ufak dürtüklemesiyle ateş alan ve patlayan sıkı bir barut deposuydu." -Peyami Safa, Şimşek, 172. § "
Fakat gizli bütün silahlarımı depo ettiğim ruhumu vermek... Ah..." -Peyami Safa, Biz İnsanlar, 398. § "
İskenderun ve Yumurtalık ikmal depoları, başkent Ankara'daki…" -Attila İlhan, Batının Deli Gömleği, 207.