serseri sf. 1. Belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş (kimse), hayta:
"Hayran Baba'yı bir serseri ile birlikte temizlemişlerdi." -F. R. Atay. 2. Tutarsız, beğenilmeyen davranışları olan (kimse):
"Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!" -N. Hikmet. 3.
mec. Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe atılmamış olan, rastlantıyla gelen (kurşun, mayın vb.):
"Köpüklü denizin üstünde serseri martılar uçuşuyor, yanımızdan yelkenli bir mavna geçiyordu." -Ö. Seyfettin.
yoksul sf. 1. Geçinmekte çok sıkıntı çeken (kimse, toplum, ülke), yoksuz, fakir, fukara, zengin, varsıl karşıtı:
"O kadar yoksulmuş ki rüyasında bile eline para değmemiş." -E. Şafak. 2.
mec. İstenilen nitelikte ve özellikte olmayan, yetersiz:
"Yazılarını okudum, sözlerini dinledim, bilgice onu biraz yoksul buldum." -M. Ş. Esendal.