alaturka anlamı İt..alla turca
1. Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, alafranga karşıtı: §
"Annesi de piyanoya oturur, alaturka çalar, şarkı söylerdi." -Peyami Safa, Bir Akşamdı, 119. §
"Alaturkayı alışılmış sularda gezer gibi bir de bazen yarattığı curcuna havası için severdi." -Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, 80. §
"Mustafa Meraki Efendi kemal derece alaturkalıktan yine kemal derece alafrangalığa birden bire sıçramış…" -Ahmet Midhat Efendi, Felatun Beyle Rakım Efendi, 4. §
"Fakat nasıl oluyor da sizin gibi yepyeni bir genç böyle eski tertip bir alaturka kahvede…" -
Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü, 41. §
"Gel de sana kendi elimle bir alaturka kahve yapayım." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Sürgün, 69. § "
Naci de, benim taa paşa dedemden kalma, alaturka ve alafranga zamanı birlikte gösteren büyük cep saatini almış." -Adalet Ağaoğlu, Üç Beş Kişi, 217. §
"Alafranga Avrupai olmadığı gibi, alaturka da Türk değildir." -Ziya Gökalp, Ziya Gökalp'ın Mektupları, 144. §
"Bir çalgı topluluğu ki alaturkası da var." -Ahmet Rasim, Şehir Mektupları, 59. § "
Çok katı ve alaturkasın Cevdetçiğim dedi." -Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları, 47. § "
… liberalliğin ülkemizdeki yarı ecnebi alaturka uygulama biçimine, uygulayan partinin liderine, itirazlarımız ne kadar ciddi olursa olsun…" -Attila İlhan, Aydınlar Savaşı, 88. §
"alaturka: Türk adat ve etvarına müteallik olan." -Ali Seydi, Lugât-i Ecnebiye. 2. Bu töre ve hayatı benimsemiş (kimse). 3. Alaturka saat: § "
Mutadı imiş: Eski alaturka on ikiye Çeyrek kala sigara çubuğunu ensesine geçirir…" -Ahmet Rasim, Eşkâl-i Zaman, 144. 4.
mec. Düzensiz, yöntemsiz.