Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

el ne demek?

 - 8 sözlük, 33 sonuç.

BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü

el anlamı İng. hand Osm. yed Alm. Hand Fr. main
İnsan ya da maymunlarda tutma organı olarak gelişmiş, avuç içi ve parmaklardan oluşan kolun uç bölgesi.

BSTS / Cimnastik Terimleri Sözlüğü

el anlamı İng. hand Alm. Hand Fr. main
İnsan kolunun bilekten parmak uçlarına dek uzanan, tutmaya yarayan bölümü.

BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü

el anlamı
(I) Orakla ekin biçimi sırasında tarlanın biçiciler arasında bölünen kısımlarından herbiri. (Beyağıl *Ulukışla -Niğde)
el anlamı
(II) 1. Leblebi ısıtılan araç. (*Güdül -Ankara) 2. Dibek tokmağı, (Güllüce *Gümüşhacıköy -Amasya; Salman *Akkuş -Ordu)

BSTS / Zooloji Terimleri Sözlüğü

el anlamı İng. hand Osm. yet Alm. Hand Fr. main
İnsan ya da maymunlarda tutma organı olarak gelişmiş olan kolun uç bölgesidir. Avuç ve parmaklardan yapılmıştır.

Divanü Lügati't-Türk

el anlamı
il, vilâyet
el anlamı
atı anlatır bir isim
el anlamı
açıklık, boşluk
el anlamı
kötü, değersiz
el anlamı
iki bey arasında barışıklık

Güncel Türkçe Sözlük

el anlamı
(I) is. 1. anat. Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü: "El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk." -Z. O. Saba. 2. Sahiplik, mülkiyet: Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı bu eve yatırdım. 3. Kez, defa. 4. İskambil oyunlarında oynama sırası. 5. İskambil oyunlarında her bir tur. 6. Yönetim, baskı, etki: Bu topraklar düşman elinden kurtarıldı. 7. Bazı nesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü: Kapı eli.
el anlamı
(II) is. Yakınların dışında kalan kimse, yabancı: "Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır!" -Halk türküsü.
el anlamı
(III) is. 1. Ülke, yurt, il: "Çöller, Yemen ellerinden betermiş." -A. Gündüz. 2. Halk, ahali. 3. hlk. Oba, aşiret: "Kalktı göç eyledi Afşar elleri / Ağır ağır giden eller bizimdir." -Dadaloğlu.

İngilizce - Türkçe

el anlamı
isim
1) yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

el anlamı
İlgi.

Büyükkabaca *Senirkent, *Eğridir ve köyleri -Isparta
-Burdur
Yukarı Seyit *Çal, Bereketli *Tavas -Denizli
Tokat -Eskişehir
*Merzifon -Amasya ve çevresi
Tepeören -Giresun
*Antakya -Hatay
-Sivas
-Niğde
Dont *Fethiye ve köyleri -Muğla

el anlamı
Memleket.

Merdinik *Göle -Kars
Karaçay, Başhöyük *Kadınhanı -Konya
*Anamur -İçel köyleri

el anlamı
1. Çelik oyununda bir bölüm. 2. Birkaç kişinin kuvvetlerini denemeleri için belirli bir yerden attıkları demirden bir oyun aracı.
el anlamı
Bir yerde yaşayanlar, oturanlar.

*Mut köyleri -İçel

el anlamı
Havan tokmağı.

-Trabzon

el anlamı
1. Irgatın bir seferde biçtiği ekin bölüğü. 2. Evlek boyunca tohum saçarak gidiş ya da geliş,
el anlamı
Aynı cins yaprakların toplanması.

-Samsun ve çevresi.

el anlamı
Neden, sebep: Senin elinden gördüğüm zararlar bini aştı.

-Samsun

el anlamı
El, yabancı

Diyarbakır

el anlamı
İl, ülke, yer

Diyarbakır

el anlamı
İl, memleket

Erzurum

el anlamı
< ET elig: el || eyl || el hamuri: adale ağrılarında ağrıyan kısma sarılmak üzere hazırlanan yağlı hamur || el mehsele: ziraat; çiftçilik || el ulaği: uşak; hizmetkâr || eli olmamak: fırsat bulamamak || elinden gelmemek: yapamamak; başaramamak
el anlamı
< ET el/il: memleket; yabancı. memleket; yabancı kimse
el anlamı
Yabancı, el

Keban Baskil Ağın Elazığ

el anlamı
Yabancı

Keban Baskil Ağın Elazığ

el anlamı
Şehir, diyar

Uşak

él anlamı
Yabancı, başkası

Uşak

el anlamı
Yabancı, dost olmayan

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

el anlamı
El // el ayah: el ve ayak, yürüyen ve tutan azalar; manivela, yardımcı // el pağlamak: muti olmak, emre hazır olmak

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

el eş anlamlısı

ahali
ç. is. (aha:li) 1. Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk: "Mevsim daha Boğaz'ın bütün ahalisini toplayamamıştır." -A. Ş. Hisar. 2. Bir yerde toplanan kalabalık, halk: "Ahaliden kimsenin kendisini tanımaması için bir siyah mantoya bürünmüştü." -R. N. Güntekin.
aşiret
is. (aşi:ret) Dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak: "Bunlar aşiret reislerine hulus çakmışlar, hep alttan almışlar belki rüşvetlerini de yemişler ve onları şımartmışlardı." -N. F. Kısakürek.
baskı
is. 1. Bir eserin basılış biçimi veya durumu, print: "Baskı yanlışlıkları yüzünden kapatılan gazeteler vardı." -A. Ş. Hisar. 2. Bası sayısı: Bu gazetenin baskısı yüz bindir. 3. Bir eserin tekrarlanarak yapılan baskı işlemlerinden her biri, edisyon: Sözlüğün yeni baskısı. 4. Giysinin içine kıvrılıp dikilen kenarı: Etek baskısı. 5. Hak ve özgürlükleri kısıtlayarak zor altında bulundurma durumu, tahakküm: "Politik baskıların yanı sıra daha başka yasaklara da bağlıydık." -N. Cumalı. 6. Bir maddeyi sıkıp ezen alet, pres. 7. sp. Top oyunlarında karşı takım oyuncusunun hareketini ve sonuç almasını engellemek amacıyla uygulanan yakın savunma durumu, pres. 8. ruh b. Belirli ruhsal etkinlik ve süreçleri, kişinin isteği dışında bilinçaltına itmesi veya bu itilenlerin bilince çıkmasını önleme durumu.
defa
is. (defa:) Kez, kere: "İlk defa bu fikir, bir fikir olmaktan çıktı." -Y. K. Beyatlı.
etki
is. 1. Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir: "Yaşadıklarını yazmanın böylesine bir etki yapabileceğinden hiç haberim yoktu." -A. Kutlu. 2. Bir etken veya bir sebebin sonucu: Tokadın etkisi kötü oldu. 3. mec. Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim: "Sustu, istediği etkiyi tam olarak yapmak için olmalıydı bu." -T. Buğra.
halk
(I) is. 1. Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu, folk: Türk halkı. 2. Aynı soydan gelen, ayrı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu: Yahudi halkı. 3. Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri: Bağımsız Devletler Topluluğunun halkları. 4. Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü: "Bütün köy halkı orada idi." -Ö. Seyfettin. 5. Yöneticilere göre bir ülkedeki yurttaşların bütünü, kamu: "Bilmiyorlar ki halk, halkın diliyle konuşan sanatkârla birliktir." -O. V. Kanık.
halk
(II) is. (l ince okunur) esk. Yaratma.
il
is. 1. Ülkenin vali yönetimindeki bölümü, vilayet: "İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır." -Anayasa. 2. Şehrin niteliklerini taşıyan büyük yerleşim yeri. 3. Ülke, yurt. 4. tar. Eski Türklerde devlet.
kez
is. Bazı sayı sıfatlarıyla birlikte kullanılarak bir olayın ve olgunun her bir tekrarlanışını bildiren söz, defa, kere, sefer: İki kez İstanbul'a gittim.
mülkiyet
is. İyelik, sahiplik.
sahiplik
is. 1. Sahip olma durumu: "Bu çocuğun sahipliği biraz da benim üstüme, anası değil miyim?" -E. Işınsu. 2. Kendisinin olan bir şeyi yasa çerçevesi içinde dilediği gibi kullanabilme hakkını taşıma durumu, iyelik.
ülke
is. 1. Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket: "Artık vatan toprağı, Rumeli'deki hudutlarından Anadolu'daki hudutlarına kadar yekpare bir ülke olmuştur." -Y. K. Beyatlı. 2. Devlet: "Vicdan hürriyetine riayet eden tek ülke Osmanlı İmparatorluğu idi." -F. R. Atay. 3. Herhangi bir özelliği yönünden düşünülen bölge: "Dünyanın gelişmiş, gelişmemiş ülkelerini tek tek geziyorum." -H. Taner.
yabancı
sf. 1. Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi: "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." -R. E. Ünaydın. 2. Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge: "Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım." -M. Ş. Esendal. 3. Tanınmayan, bilinmeyen, yad: "Yabancı müşteri giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı." -Y. Z. Ortaç. 4. Aynı türden, aynı çeşitten olmayan: Yağın içinde yabancı maddeler var. 5. Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan: Bu uygulamanın yabancısıyım. 6. Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan: Yabancı arabalar buraya park edemez.
yönetim
is. 1. Yönetme işi, çekip çevirme, idare: Bu iş sizin yönetiminiz altında yürüyebilir. 2. mec. Dümen.
yurt
is. 1. Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan: Türk yurduna Türkiye denir. 2. Memleket: "Gerideki yurdunu on beş günden fazla boş bırakmak istemez." -F. R. Atay. 3. Bakıma ve barınmaya muhtaç bir grup insanın oturduğu, yetiştirildiği veya bakıldığı kurum: Güçsüzler yurdu. 4. Göçebe Türklerin oturduğu çadır. 5. Öğrencilerin kaldığı, barındığı yer. 6. mec. Diyar: Bu köy pehlivanlar yurdudur. 7. mec. Bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan. 8. hlk. Yörüklerin yazın veya kışın oturdukları yer. 9. esk. Sahip olunan arazi, emlak.

"el" için örnek kullanımlar

Ülkemizde 2. el cep telefonu ticaretinin neredeyse tamamı kayıtdışıdır.
Informality in our country, almost all trade in 2nd hand mobile phone.
Kaynak: risalehaber.com
Terim de bir an önce otele ulaşmaları için otobüsün içinden el salladı.
The term of the bus and waved to reach the hotel as soon as possible.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Saha zemininin sert oluşundan dolayı iyi bir futbol el vermiyor.
Due to its hand does a good football pitch hard to the floor.
Kaynak: boluolay.com
Sağlıksız bir sistem, vatandaşa sağlıklı bir el uzatamaz.
An unhealthy system, the citizen can not extend a hand healthy.
Kaynak: haberx.com
El Greco (okunuşu: el greko, Yunan, asıl adı: Δομήνικος Θεοτοκόπουλος, Domenikos Teotokopulos) (d. 1541 - ö. 7 Nisan 1614) Maniyerist
Kaynak: El Greco

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.