garip sf. 1. Kimsesiz, zavallı. 2. Yabancı, gurbette yaşayan, elgin. 3. Acayip:
"Yağmur, ortalığa garip bir kış serinliği getirmişti." -A. İlhan. 4.
ünl. Şaşılacak bir şey karşısında söylenen söz:
"Demek Bekir böyle utangaç bir çocukmuş. Garip!" -A. İlhan. 5.
mec. Dokunaklı, hüzün veren:
"Bir yabancı için dünyanın neresinde olursa olsun büyükşehir böyle garip bir yalnızlık duygusu veriyor." -H. E. Adıvar.
yabancı sf. 1. Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi:
"Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." -R. E. Ünaydın. 2. Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge:
"Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım." -M. Ş. Esendal. 3. Tanınmayan, bilinmeyen, yad:
"Yabancı müşteri giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı." -Y. Z. Ortaç. 4. Aynı türden, aynı çeşitten olmayan:
Yağın içinde yabancı maddeler var. 5. Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan:
Bu uygulamanın yabancısıyım. 6. Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan:
Yabancı arabalar buraya park edemez.