acayip sf. (aca:yip) 1. Sağduyuya, göreneğe, olağana aykırı, garip, tuhaf, yadırganan, yabansı:
"Dişlerinin arasından ıslık gibi acayip sesler çıkarmaya başladılar." -R. N. Güntekin. 2.
ünl. Şaşma anlatan bir söz:
Öyle dedi ha? Acayip! elgin sf. esk. Yabancı, gurbette yaşayan, garip.
kimsesiz sf. 1. Annesi babası, yakını, koruyucusu olmayan (kimse), sahipsiz:
"Ocağın kimsesiz çocukları okuttuğunu da biliyordum." -F. R. Atay. 2. Boş, ıssız, içinde kimse bulunmayan:
"Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında / Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum." -N. F. Kısakürek. 3.
zf. Kimsesi olmadan.
yabancı sf. 1. Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi:
"Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." -R. E. Ünaydın. 2. Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge:
"Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım." -M. Ş. Esendal. 3. Tanınmayan, bilinmeyen, yad:
"Yabancı müşteri giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı." -Y. Z. Ortaç. 4. Aynı türden, aynı çeşitten olmayan:
Yağın içinde yabancı maddeler var. 5. Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan:
Bu uygulamanın yabancısıyım. 6. Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan:
Yabancı arabalar buraya park edemez. zavallı sf. (za'vallı) 1. Acınacak kadar kötü durumda bulunan:
"Zavallı hekim kendisine zorla yutturulan afyonların tesiriyle yığıldığı yerden bir daha kalkamadı." -N. F. Kısakürek. 2.
mec. Gücü bir şeye yetmeyen, âciz:
"Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki." -A. H. Tanpınar.