Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

fark etmek ne demek?

 - 1 sözlük, 1 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

fark etmek anlamı
1) görmek, seçmek: "Boğaz'ın sisle kaplı olduğunu ancak ön güvertede bir yer bulup oturunca fark etmişti." -A. İlhan. 2) anlamak, sezmek: "Öç almanın fırsatını yakalamış gibi konuştuğunu fark etti." -T. Buğra. 3) değişmek, başkalaşmak; 4) ayırt etmek: "Konuşma kesilmiyor, şimdi yabancı sesleri daha iyi fark etmekteyim." -R. H. Karay.

fark etmek eş anlamlısı

anlamak
(-i) 1. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak: "Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum." -A. Ümit. 2. Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek. 3. Sorup öğrenmek. 4. Doğru ve yerinde bulmak: Hani bunu anladık ama! 5. Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek: "Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım." -M. C. Kuntay. 6. (-den) Bir şey hakkında bilgisi bulunmak: "Biz de onun kadar bu işten anlarız." -H. Taner. 7. (-den, nsz) İyilik görmek, yararlanmak: Bu ilaçtan hiçbir şey anlamadım. 8. argo Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek: Yediğinden biz de anlayalım.
ayırt etmek
(-i, -den) Birkaç şeyi birbirinden ayıran niteliği anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek.
başkalaşmak
(nsz) 1. Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak: "Adamın kimliği bile bir başkalaşıyor denize adım atıldı mı." -Z. Selimoğlu. 2. Biçim değiştirmek, istihale etmek: "Artık giyim kuşam, kılık kıyafet de başkalaşmıştı." -T. Buğra. 3. mec. Kötüleşmek, bozulmak.
değişmek
(nsz) 1. Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek: "Beş yılda her şey ne kadar çabuk değişmişti." -A. Ağaoğlu. 2. Yerine başka şey veya kimse gelmek: "Eskiler arasında duvardaki saatli maarif takvimleri de değişmiş oluyordu." -N. Cumalı. 3. Karşılıklı alıp vermek, mübadele etmek: Onunla saatlerimizi değiştik. 4. (-i) Değiştirmek: Üstümü değiştim.
görmek
(-i) 1. Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek: "Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm." -A. Gündüz. 2. Anlamak, kavramak, sezmek: "Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin." -R. E. Ünaydın. 3. Yanına gidip konuşmak: Bugün müdürü göreceğim. 4. Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek. 5. Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak: "Hangi memlekete gitsek resmî makamlar kadar halkın da rağbetini görürdük." -F. R. Atay. 6. Yapmak, etmek: İş görmek. Masraf görmek. 7. (-den, -i) Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak. 8. (-den) Almak: Birinden ders görmek. 9. (nsz) Bir şeye erişmek: Cebi para görmek. Yardım görmek. 10. Çok değer vermek: Gözü yalnız parayı görüyor. 11. (nsz) Bir işleme uğramak: Teftiş görmek. Tedavi görmek. 12. (nsz) Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak: Ev güneş görüyor. 13. Ziyaret etmek. 14. Karşılaşmak, rastlaşmak. 15. (-le) Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak: Körler parmaklarıyla görürler. 16. (nsz) Sahne olmak, geçirmek: Bu ova çok savaş gördü. 17. Saymak, herhangi bir şey gibi görmek. 18. Gezmek: Ankara'yı gördün mü? 19. tkz. Vermek: "Baba hiç param yok, biraz görsen beni, dediği sabahı minnetle anımsar, Ali Bey..." -N. Meriç. 20. sp. Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak.
seçmek
(-i) 1. Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak: Ben bu kitabı seçtim. 2. Birine oy vererek bir göreve getirmek: Biz sizi başkanlığa seçtik. 3. Üstün, iyi, uygun bularak yeğlemek: "Benim ne akla hizmet edip de Almanca muallimliğini seçtiğime şaşıp şaşıp kalıyordu." -H. Taner. 4. Ne olduğunu anlamak, fark etmek: "Sizler gezip tozmakta hür olduğunuz hâlde insan zekâsı ile bir adım ilerisini seçemiyorsunuz, sezemiyorsunuz." -R. H. Karay. 5. Farklı görmek, üstün görmek. 6. Tercihini bir yönde kullanmak. 7. (nsz) Titiz davranmak, kolay kolay beğenmemek: O yemek seçer, her şeyi yemez.
sezmek
(-i) 1. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek: "İkinci Dünya Savaşı'na doğru gittiğimizi en evvel sen sezmiştin." -R. H. Karay. 2. Anlamak, fark etmek: "Onun deli sayılmasının sebeplerini gizlice biz de sezerdik." -A. Ş. Hisar.

"fark etmek" için örnek kullanımlar

Bu kadar uzun bir süre yanlış yolda gidebileceğimi fark etmek tam bir şoktu.
This is a long time to realize that I can go the wrong way a complete shock.
Kaynak: blog.radikal.com.tr
Bir ülke içerisinde batıdan doğuya değişen öncelikleri fark etmek mümkün.
Be able to recognize the changing priorities in a country from west to east.
Kaynak: milliyet.com.tr
Bunu fark etmek son derece etkileyici bizim için.
For us to realize that it is very impressive.
Kaynak: samanyoluhaber.com
Bunu fark etmek için derginin son kısmında yer alan bir etkinlik haberi yol açıcı olabilir.
I realize that, in the last section of the magazine to be a path-breaking news events.
Kaynak: dunyabulteni.net

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.