aydınlık is. 1. Bir yeri aydınlatan güç, ışık:
"Bir elektrik görmediğimizden titrek fener aydınlığına doyamazdık." -F. R. Atay. 2. Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için damın ortasından zemine kadar açılan boşluk. 3.
sf. Işık alan:
Aydınlık bir oda. 4.
sf. mec. Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh:
Aydınlık bir söz. 5.
sf. mec. Kötülükten uzak, temiz, saf:
Aydınlık bir yüz. güç(I)
sf. 1. Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, efor, kolay karşıtı:
Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2.
zf. Zorlukla:
"Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı." -Y. K. Karaosmanoğlu.
güç(II)
is. 1. Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet:
Zihin gücü. Yaşama gücü. 2. Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat. 3. Sınırsız, mutlak nitelik:
Tanrı'nın gücü. 4. Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik:
Paranın gücü. 5. Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği:
Motorun gücü. 6. Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler toluluğu:
Güçler dengesi. 7. Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli:
İnsan gücü. 8. Bir toprağın verimlilik yeteneği. 9.
mec. Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse. 10.
coğ. Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği. 11.
fiz. Birim zamanda yapılan iş.
kuvvet is. 1. Fiziksel güç, takat:
"Bu kadar cesur bir hamleye yetecek kuvvetim yok." -Y. Z. Ortaç. 2. Şiddet, zor, cebir:
Kuvvet kullanmak. 3. Yetke, erk, nüfuz. 4. Dayanıklı olma durumu. 5.
mec. Güç:
"Hâlbuki devlet kuvvetlerinin yerini hangi şahsi kuvvet tutabilirdi?" -F. R. Atay. 6.
ask. Bir ülkenin savaşçı silahlı kuruluşları veya gücü:
"Nasıl ki düşmanın da her gün ümidi ve kuvveti eksilecektir." -R. E. Ünaydın. 7.
fiz. Durgunluğu harekete veya hareketi durgun bir duruma çeviren etken, direnci kıran veya direnç doğuran özellik. 8.
mat. Bir niceliğin kendisi ile çarpılarak yükseltildiği derecelerden her biri:
2x2x2=23 denkleminde, 3 sayısı 2'nin kuvvetini gösterir. nüfuz is. (nüfu:zu) 1. İçine geçme. 2.
mec. Söz geçirme, güçlü olma, erk:
"Birbirlerinin servetlerini, nüfuzlarını, rütbelerini, kabiliyetlerini bilirlerdi." -A. Ş. Hisar.
parlaklık is. 1. Parlak olma durumu, revnak:
"Taşlarımız öyle güzel parlardı ki o parlaklığı görme uğruna bütün gün sürekli silmeyi bile düşündüğüm olurdu." -A. Kutlu. 2.
mec. İlgi ve dikkat çekici olma durumu. 3.
gök b. Bir ışık kaynağının verdiği ışığın, göz gibi bir alıcının üzerinde yaptığı etki.