çözülmek (nsz) 1. Çözme işine konu olmak:
"Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri / Atlarımız çözüldü girdik handan içeri" -F. N. Çamlıbel. 2. Gevşeyip yumuşamak, erimeye başlamak. 3.
mec. Birliğini, beraberliğini yitirmek, dağılmak, parçalanmak. 4.
mec. Gevşemek, güçsüz kalmak:
Acı haberi duyunca eli ayağı çözülmüş. 5.
mec. Dağılmak, çökmek:
"Yunan cephesinin çözülüp Anadolu'dan çekilmesiyle yine sulh elde edilmez." -Y. K. Beyatlı.
hoşlanmak (-den) Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek:
"Bilirsiniz ki ben, politika işlerinden hiç hoşlanmam." -B. Felek.
sakinleşmek (nsz) 1. Yatışmak, durgun duruma gelmek, durgunlaşmak:
"Bazı dalgalı gecelerin sabahları, metle yükselmiş ve şimdi sakinleşmiş suyun kenarında kedi leşleri bulurdum." -S. F. Abasıyanık. 2. Sıkıntısı veya heyecanı geçmek.
sevmek (-i) 1. Sevgi ve bağlılık duymak:
"Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı." -Ö. Seyfettin. 2. Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek:
"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir." -A. İlhan. 3. Çok hoşlanmak:
"Bazıları entari üstüne kürk giymeyi daha çok severlerdi." -R. H. Karay. 4. Okşamak. 5. Yerini, şartlarını uygun bulmak:
Bu ağaç nemli ortamı sever. yatışmak (nsz) 1. Hızı, etkisi azalmak, aşırılığı geçmek:
"Vapurun gürültüsü büsbütün yatıştı." -R. H. Karay. 2. Coşku, sinir, korku vb.nin etkisi azalmak, geçmek, sakinleşmek:
"Nasılsın yavrum, uyuduktan sonra biraz sinirlerin yatıştı mı?" -S. M. Alus. 3. Ayaklanma, kargaşa sakinleşmek, durulmak:
Kargaşa yatıştı. 4. Yan yana, kucak kucağa yatmak:
"Gölgesinde koyun, kuzu yatışır / Servidir, ladindir ormanlarımız." -İ. Sağır.