Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

yatışmak ne demek?

 - 2 sözlük, 2 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

yatışmak anlamı
(nsz) 1. Hızı, etkisi azalmak, aşırılığı geçmek: "Vapurun gürültüsü büsbütün yatıştı." -R. H. Karay. 2. Coşku, sinir, korku vb.nin etkisi azalmak, geçmek, sakinleşmek: "Nasılsın yavrum, uyuduktan sonra biraz sinirlerin yatıştı mı?" -S. M. Alus. 3. Ayaklanma, kargaşa sakinleşmek, durulmak: Kargaşa yatıştı. 4. Yan yana, kucak kucağa yatmak: "Gölgesinde koyun, kuzu yatışır / Servidir, ladindir ormanlarımız." -İ. Sağır.

Türkçe - İngilizce

yatışmak anlamı
fiil
1) calm down
2) cool
3) quiet
4) settle
5) still
6) subside
7) come off the boil
8) cool down
9) quiet down
10) resettle
11) simmer down

yatışmak eş anlamlısı

ayaklanma
is. 1. Ayaklanmak işi. 2. Başkaldırı: "Ayaklanmanın elebaşısını yatağa atarsın, her şey kendiliğinden çözümleniverir." -N. Hikmet.
coşku
is. 1. Genellikle büyük bir istekle ortaya çıkan geçici hayranlık veya heyecan durumu: "Valinin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu." -A. Kulin. 2. Sevinç gösterileriyle beliren güçlü heyecan: "Gençlerin coşkusu coşkuda kalıyor, yaratıcı bir tutarlığa bir türlü dönüşemiyordu." -Ç. Altan. 3. ruh b. Salgı bezleri ve dinamik etkinliklerle kendine özgü ilişkileri bulunan iç veya dış uyaranların kamçıladığı güçlü duygu durumu. 4. fel. Bir düşünceyle, bir duyguyla dolarak yücelme, ruhun kendini aşıp yücelmesi, heyecan.
durulmak
(I) (nsz) 1. Duru duruma gelmek: "Akmayan su, kımıldanmayan, olduğu yerde bir çukurun içinde pıhtılaşan, ağırlaşan durgun ve durulmuş su ölümü hatırlatır bana." -N. Hikmet. 2. Gürültü, kımıldanış, karışıklık, yağış, yel dinmek, sükûn bulmak: "Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı." -A. Erhat. 3. mec. Sakinleşmek: "Hüdai ile olan anlaşmazlıklar durulacak gibi değildi" -A. Kulin.
durulmak
(II) Durma işi yapılmak: "Mor dağlara karargâhlar kurulur / Eteğinde bölük bölük durulur" -B. S. Erdoğan.
geçmek
(-e) 1. Bir yerden başka bir yere gitmek: "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." -T. Buğra. 2. (-den) Bir yandan girip diğer yandan çıkmak: İplik iğne deliğinden zor geçti. 3. (-den) Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek: Eve giderken sizin sokaktan geçeriz. 4. (-den) Bir duruma uğramak, konu olmak: Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek. 5. (-den) Bırakmak, vazgeçmek: "Bana yârdan geç derler / Seven yârdan geçilir mi?" -Halk türküsü. 6. (-de) Yaşamak. 7. (-den) Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak: "Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." -R. N. Güntekin. 8. (-de) Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek: "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." -A. İlhan. 9. (-i, -e; -den) Hastalık bulaşmak, sirayet etmek: Hastalık bana ondan geçti. 10. (-den, -e) Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek: Bu titizlik ona babasından geçmiş. 11. (-den, -e) Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. 12. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak: "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." -S. M. Alus. 13. Yerini bırakıp başka yer almak. 14. (-den) Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak: "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." -S. F. Abasıyanık. 15. Etki yapmak, işlemek: Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş. 16. Görev almak: İktidara geçmek. 17. Kalmak, devrolmak: "Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti." -N. F. Kısakürek. 18. (-i) Geride bırakmak, aşmak: Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti. 19. (nsz) Tükenmek, bitmek, sona ermek: "Yavaş yavaş bu hırs geçer." -F. R. Atay. 20. (-i) Üstünlük sağlamak. 21. (-i) Söylemeden veya bitirmeden atlamak: O meseleyi geçelim. O bahsi geç! 22. (-i) Zamanı aşmak, geride bırakmak: "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." -P. Safa. 23. (-le) Harcamak: "Bütün günüm seni takip etmekle geçti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 24. (-i) Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. 25. (-i, -den) Birinden meşk etmek: Bu şarkıyı kimden geçtiniz. 26. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek: Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş. 27. (nsz) Sönmek: "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." -N. Nâzım. 28. Yazılmak, girmek: Tarihe geçmek. Kitaba geçmek. 29. (nsz) Sürümü olmak, satılmak. 30. (-i, -e) Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak: "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." -H. E. Adıvar. 31. (nsz) Kullanımda olmak, tedavülde olmak: Bu para artık geçmiyor. 32. (nsz) Kabul edilemez olmak: Senin paran burada geçmez. 33. (nsz) Okulda, sınavda başarı göstermek: Çocuk bu yıl geçti. 34. Bir yere gidip oturmak. 35. (nsz) Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak: Bu karpuz geçmiş. 36. (nsz) Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak: Görmedim dedi, geçti. 37. (yar) argo Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar: lska geçmek. Diskur geçmek. 38. (-i, -e) hlk. Çekiştirmek, yermek: "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." -Halk türküsü.
sakinleşmek
(nsz) 1. Yatışmak, durgun duruma gelmek, durgunlaşmak: "Bazı dalgalı gecelerin sabahları, metle yükselmiş ve şimdi sakinleşmiş suyun kenarında kedi leşleri bulurdum." -S. F. Abasıyanık. 2. Sıkıntısı veya heyecanı geçmek.
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.