Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

geçmek ne demek?

 - 3 sözlük, 10 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

geçmek, -er anlamı
(-e) 1. Bir yerden başka bir yere gitmek: "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." -T. Buğra. 2. (-den) Bir yandan girip diğer yandan çıkmak: İplik iğne deliğinden zor geçti. 3. (-den) Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek: Eve giderken sizin sokaktan geçeriz. 4. (-den) Bir duruma uğramak, konu olmak: Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek. 5. (-den) Bırakmak, vazgeçmek: "Bana yârdan geç derler / Seven yârdan geçilir mi?" -Halk türküsü. 6. (-de) Yaşamak. 7. (-den) Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak: "Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." -R. N. Güntekin. 8. (-de) Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek: "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." -A. İlhan. 9. (-i, -e; -den) Hastalık bulaşmak, sirayet etmek: Hastalık bana ondan geçti. 10. (-den, -e) Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek: Bu titizlik ona babasından geçmiş. 11. (-den, -e) Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. 12. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak: "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." -S. M. Alus. 13. Yerini bırakıp başka yer almak. 14. (-den) Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak: "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." -S. F. Abasıyanık. 15. Etki yapmak, işlemek: Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş. 16. Görev almak: İktidara geçmek. 17. Kalmak, devrolmak: "Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti." -N. F. Kısakürek. 18. (-i) Geride bırakmak, aşmak: Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti. 19. (nsz) Tükenmek, bitmek, sona ermek: "Yavaş yavaş bu hırs geçer." -F. R. Atay. 20. (-i) Üstünlük sağlamak. 21. (-i) Söylemeden veya bitirmeden atlamak: O meseleyi geçelim. O bahsi geç! 22. (-i) Zamanı aşmak, geride bırakmak: "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." -P. Safa. 23. (-le) Harcamak: "Bütün günüm seni takip etmekle geçti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 24. (-i) Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. 25. (-i, -den) Birinden meşk etmek: Bu şarkıyı kimden geçtiniz. 26. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek: Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş. 27. (nsz) Sönmek: "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." -N. Nâzım. 28. Yazılmak, girmek: Tarihe geçmek. Kitaba geçmek. 29. (nsz) Sürümü olmak, satılmak. 30. (-i, -e) Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak: "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." -H. E. Adıvar. 31. (nsz) Kullanımda olmak, tedavülde olmak: Bu para artık geçmiyor. 32. (nsz) Kabul edilemez olmak: Senin paran burada geçmez. 33. (nsz) Okulda, sınavda başarı göstermek: Çocuk bu yıl geçti. 34. Bir yere gidip oturmak. 35. (nsz) Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak: Bu karpuz geçmiş. 36. (nsz) Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak: Görmedim dedi, geçti. 37. (yar) argo Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar: lska geçmek. Diskur geçmek. 38. (-i, -e) hlk. Çekiştirmek, yermek: "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." -Halk türküsü.

Türkçe - İngilizce

geçmek anlamı
fiil
1) interlace
2) pass
3) get through
4) cross
5) go
6) change to
7) pass by
8) pass on
9) pass up
10) exceed
11) outdo
12) excel
13) beat
14) turn
15) pass into
16) run
17) pass over
18) pass off
19) go down
20) surpass
21) elapse
22) outstrip
23) track
24) permeate
25) outgo
26) outgrow
27) outrun
28) go by
29) outpace
30) be transmitted
31) go out
32) ride
33) pass away
34) wear off
35) lapse
36) top
37) cap
38) outdistance
39) better
40) fit in
41) clear
42) be valid
43) intervene
44) abate
45) transmigrate
46) adjourn
47) expire
48) negotiate
49) distance
50) devolve
51) cut across
52) come down
53) catch
54) leave behind
55) tower above
56) be over
57) subside
58) run out
59) rub on
60) be current
61) best
62) outrange
63) outrival
64) have outgrown
isim
1) pass beyond

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

geçmek anlamı
1. Uykuya dalmak. 2. Bilincini yitirmek.
geçmek anlamı
Çekiştirmek, yermek.

*Ayancık -Sinop
Irmaksırtı *Çarşamba -Samsun

geçmek anlamı
1. Sönmek: Lamba ürüzgârdan geçti. 2. Solmak: Senin ipeğin geçiyor mu?
geçmek anlamı
Ateş sönmek.

Gaziantep
Yozgat

geçmek anlamı
Geçmek (giç-,geşmek)

Doğu Trakya

geçmek anlamı
Şikayet etmek

Ordu

geçmek anlamı
1. Karşı tarafa intikal etmek. 2. Yürümek, seyr etmek. 3. (bir süre) arkada kalmak. 4. Vaziyet almak

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

geçmek anlamı
Ölmek

Adana, Osmaniye

geçmek eş anlamlısı

aşmak
(-den) 1. Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek: "İki gündür sarp dağ yollarından aşıyoruz." -F. R. Atay. 2. (-i) Süre geçmek, bitmek, sona ermek: "Üstelik çekingenliğin de kaybolmuş hatta sokulganlığı aşarak girişkenlik derecesini bulmuştu." -T. Buğra. 3. (-e) Erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek. 4. (nsz) argo Görünmeden kaçmak: Herif çoktan aşmış.
bırakmak
(-i) 1. Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak. 2. (nsz) Koymak: "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." -T. Buğra. 3. Bir işi başka bir zamana ertelemek: Gezmeyi haftaya bıraktık. 4. Unutmak: Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım? 5. Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek. 6. Saklamak, artırmak: Paranın bir kısmını bırak! 7. Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek: "Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." -F. R. Atay. 8. (nsz) Engel olmamak: "Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." -Ö. Seyfettin. 9. Sarkıtmak: Saçlarını omzuna bırakmış. 10. (nsz) Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak: "Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." -C. Uçuk. 11. Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek: "Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." -H. E. Adıvar. 12. (nsz) Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak: "Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." -R. H. Karay. 13. (nsz) Bıyık veya sakal uzatmak. 14. (nsz) Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak: "Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" -R. H. Karay. 15. Boşamak: "Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." -Ö. Seyfettin. 16. Kötü bir durumda terk etmek. 17. Ayrılmak, terk etmek: "Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." -P. Safa. 18. Sınıf geçirmemek, döndürmek: Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı. 19. (-e) Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek: "Başkalarına on ikiye veriyoruz ama sana onar kuruştan bırakayım." -M. Ş. Esendal. 20. (-i, -e) Bakılmak, korunmak için vermek: Eşyamı size bırakacağım. 21. (nsz) Yanına almamak, yanında götürmemek: "Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." -Atatürk. 22. (-i, -e) Sahiplik hakkını başkasına vermek: Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış. 23. (nsz) Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak. 24. (nsz) Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek: İz bırakmak. Leke bırakmak.
bitmek
(I) (nsz) 1. Tükenmek: "Dün akşam param bitmişti." -S. F. Abasıyanık. 2. Sona ermek: "Kıran kırana bir güreş bitmiş, Büyük Millet Meclisi, Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmiştir." -T. Buğra. 3. mec. Çok yorulmak. 4. mec. Güçsüz kalmak, çok zayıflamak. 5. (-e) argo Çok sevmek, bayılmak, beğenmek: "Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese biterim." -H. Taner.
bitmek
(II) (nsz) 1. Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek: "Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?" -F. R. Atay. 2. Beklenmedik zamanda ortaya çıkmak: "Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu." -M. Mungan.
cereyan etmek
geçmek, olmak, yapılmak: "Düzbel'de cereyan eden meydan muharebesini İkinci Kılıç Arslan kazandı." -Y. K. Beyatlı.
devrolmak
(nsz) (de'vrolmak) Devredilmek.
girmek
(-e) 1. Dışarıdan içeriye geçmek: "Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Sığmak: Elim bu eldivene girmiyor. 3. Katılmak, iltihak etmek: "Bugün edebiyat imtihanına girdim." -Y. Z. Ortaç. 4. Almak, fethetmek: "Ordularımız İstanbul'a girdiler." -M. Ş. Esendal. 5. İncelemek, ayrıntılara inmek. 6. Girişmek, başlamak: "Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." -N. Ataç. 7. Bulaşmak: Koyunlara kelebek hastalığı girdi. 8. (nsz) Zaman anlamlı kavramlar için gelmek: İlkbahar girdi. 9. (nsz) Ağrı, sancı başlamak, saplanmak. 10. Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek: "Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." -Ö. Seyfettin. 11. İyice anlamak, iyice bilmek. 12. Kavgaya tutuşmak. 13. Başlamak. 14. Erişmek, ulaşmak: Yirmisine girdi. 15. Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak. 16. Yazılmak, başlamak: Okula girdi. 17. Yemek yemek.
harcamak
(-i) 1. Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek: "İki maaşımı hastalığına harcadığım talebe, sonbaharla beraber ölmüştü." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek: Bu beş ton demiri bu yapıya harcadık. Bu yemek için bir saatimi harcadım. 3. mec. Birinin değer ve onurunu kırıcı bir durum yaratmak: "Bir delilik yaptı ve otobüsteki kız uğruna Arzu'yu harcadı." -M. Uyguner. 4. mec. Manevi yönden kötü duruma düşürmek, feda etmek: Çoluk çocuğu uğruna kendini harcadı. 5. argo Yok olmasına, ölmesine sebep olmak.
işlemek
(-i) 1. Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek. 2. (nsz) İnce ve süslü şeyler yapmak, nakışlamak: "Para için işlemediğini iddia eden bu fakir ihtiyar, şüphesiz, sanatının âşığıydı." -M. Ş. Esendal. 3. (-e) İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek: "O uzun ve derin bakış genç adamın ta yüreğine kadar işlemişti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4. (nsz) İyi çalışmak, müşterisi bol olmak. 5. Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak. 6. Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek. 7. Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek: "Ali Rıza Bey bu ilk çocuğu ile, bir çiçek meraklısı, bahçesiyle oynar gibi oynamış, onu ancak kendi hayalinde yaşayan mükemmel insan maddelerine göre işlemişti." -R. N. Güntekin. 8. (-den) İşlek, etkin durumda olmak: "Lütfügiller büyücek bahçelerinin ana yola açılan kapısından işlerlerdi." -S. F. Abasıyanık. 9. (nsz) Çıban, olgunlaşma yolunda olmak. 10. (nsz) Yara, kapanmamak. 11. (nsz) Gidip gelmek: "Şimdi otomobillerin, otobüslerin işledikleri asfalt caddeden bir zamanlar ne kervan ne insan geçerdi." -S. M. Alus. 12. Hesapları, kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak: "Tayın çizelgelerini düzenliyorum, ambar defterini işliyorum." -E. Bener. 13. Herhangi bir ürünü satışa sunulmadan önce birtakım işlemlerden geçirmek.
kalmak
(nsz) 1. Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek: "Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." -T. Buğra. 2. Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak: "Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı." -O. C. Kaygılı. 3. (-de) Konaklamak, konmak: "Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim." -F. R. Atay. 4. (-le) Oturmak, yaşamak, eğleşmek: "Tam beş sene benimle beraber kaldı." -S. F. Abasıyanık. 5. Hayatını sürdürmek, yaşamak: O aileden bir bu çocuk kaldı. 6. Varlığını korumak, sürdürmek: "Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı." -A. Ş. Hisar. 7. (-de) Oyalanmak, vakit geçirmek: "Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı." -N. Cumalı. 8. Sınıf geçmemek: Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de. 9. (-de) İşlemez, yürümez duruma gelmek: Araba yarı yolda kaldı. 10. (-e) Geriye atılmak, ertelenmek: "Mahkeme ayın on sekizine kaldı." -S. F. Abasıyanık. 11. (-de) Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak: Oda duman içinde kaldı. 12. (-de) Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek: Bugün iş maddesinde kaldık. 13. (-den) Miras olarak geçmek: Çiftlik ana babasından kalmış. 14. (-den) Yapamamak: Misafir geldi, gezmeden kaldık. 15. Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak: "Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına." -H. Taner. 16. (-le) Yetinmek: Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı. 17. (-le) Sınırlanmak, bitmemek: "Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı." -Atatürk. 18. Herhangi bir durumu sürdürmek. 19. (yar) Olmak, herhangi bir durumda bulunmak: "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık." -F. R. Atay. 20. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Bakakalmak. Şaşakalmak. Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.
olmak
(nsz) 1. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak: "En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." -S. F. Abasıyanık. 2. Gerçekleşmek veya yapılmak. 3. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak: "Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir." -T. Buğra. 4. Bir şeyi elde etmek, edinmek: "Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım." -S. F. Abasıyanık. 5. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. 6. Herhangi bir durumda bulunmak. 7. Uygun düşmek, yerinde görülmek: Böyle iş olmaz. Oraya gitmesek de olur. 8. Yetişmek, olgunlaşmak: Ekinler oldu. Üzümler daha olmadı. 9. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek: Çay oldu. 10. Bulunmak: "Kız da hemen olduğu yere oturdu." -M. Ş. Esendal. 11. Geçmek, tamamlanmak: İki yıl oldu. Nerede ise üç yıl olacak. 12. Sürdürmek, yürütmek: İlişkilerimiz dostça olsun istiyorum. 13. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak: Partili olmak. 14. Yaklaşmak, gelip çatmak: Sabah oldu. 15. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek: "Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!" -S. M. Alus. 16. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz: Annesi oluyor. Yeğeni olur. 17. (nsz) tkz. Sarhoş olmak: Sen adamakıllı olmuşsun. 18. (-e) Uymak, tam gelmek: Bu şapka başıma oluyor. 19. (-den) Yitirmek, elinden kaçırmak: Tembelliği yüzünden işinden oldu. 20. (-den) Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak: Köyden, kasabadan olmayan, düveni, dirgeni nasıl bilebilir? 21. (-e) Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek: Aman, ona bir şey olmasın! Kimseye bir şey olmadı. 22. (-e) Yol açmak: Bu davranışın ona çok zararı oldu. 23. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak: Su, buz oldu. 24. (yar) Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur: Artık bize gelmez oldu. Bu işi yapmış olacak. 25. (yar) Hastalığa yakalanmak, tutulmak: Tifo olmak. Verem olmak.
sirayet etmek
1) hastalık geçmek, bulaşmak: "Valinin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu." -A. Kulin. 2) mec. yayılmak, dağılmak: "Bu dedikodular bizim eve bile sirayet etti." -A. Gündüz.
sönmek
(nsz) 1. Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak: "Son yıldız vadinin üstünde bir yanıp bir sönüyordu." -T. Buğra. 2. Parlaklığını, ışığını yitirmek. 3. Hava veya başka bir gaz ile şişirilmiş bir şeyin havası kaçıp şişkinliği inmek: Balon söndü. 4. jeol. Yanardağ etkinliğini yitirmek. 5. mec. Duygular dinmek, yatışmak, etkisini yitirmek: "Öfkeleri bir yaz fırtınası gibi birdenbire sönüverdi." -Ö. Seyfettin. 6. mec. Gerilemek, parlaklık ve önemini yitirmek: "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." -R. N. Güntekin. 7. mec. Ses duyulmaz olmak. 8. mec. Tükenmek, yok olmak, yitmek: "Esmer lekeler, sönmüş sivilcelerden artakalan çukurlar, kabarcıklar yüzünü yayık ayranına çevirmiş." -S. Birsel.
tükenmek
(nsz) 1. Bitmek, sona ermek, kalmamak: "Vaktiyle yaşamış olan büyük musiki ustaları nesillerinin artık tükenmiş olduğu da söylenirdi." -A. Ş. Hisar. 2. mec. Güçsüzleşmek, bitkinleşmek, yılgınlaşmak: "İnsan sevdiği birini tükenmiş görmek istemez." -O. V. Kanık. 3. mec. Verimliliğini yitirmek, söyleyecek sözü kalmamak: "Yalnız kendi tecrübelerini yazmaya kalkan romancı çabuk tükenir." -H. E. Adıvar.
vazgeçmek
(-den) 1. Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak. 2. Eskiden beri yapmakta olduğu bir şeyi artık yapmaz olmak: İçki alışkanlığından vazgeçtim. 3. Niyetten veya karardan dönmek, caymak: "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" -A. Ş. Hisar.
yaşamak
(nsz) 1. Canlılığını, hayatını sürdürmek: "Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." -A. İlhan. 2. Sağ olmak: Deden yaşıyor mu? 3. Varlığını sürdürmek: Balıklar suda yaşar. 4. Oturmak, eğleşmek: Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5. Geçinmek: Bu kazançla yaşamak kolay değil. 6. Herhangi bir durumda bulunmak veya olmak: Bekâr yaşamak. Tek başına yaşamak. 7. Görüp geçirmek, başından geçmek: "Balkan Savaşı'nın bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı." -N. Cumalı. 8. mec. Sürmek, devam etmek: Onun anısı hep yaşayacak. 9. mec. Varlıklı, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek: "Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor." -H. Taner. 10. mec. Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmak: Bu iş olursa yaşadık. 11. mec. Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmek: "Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün." -Ö. Seyfettin.
yazılmak
(nsz) 1. Yazma işi yapılmak: "Kusursuz şiirler öyle kolay kolay yazılmıyor." -A. Kabaklı. 2. Kendini bir yere yazdırmak, kaydolmak: "İlk limanda gemici yazıldım." -Halikarnas Balıkçısı. 3. (-e) mec. Birine tutulmak, sevmek.
yermek
(-i) 1. Kötülüklerini söylemek, zemmetmek. 2. Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, hicvetmek, övmek karşıtı. 3. Beğenmemek, hoşlanmamak, tiksinmek.

"geçmek" için örnek kullanımlar

Oynadığım pozisyondan memnunum ve F.Bahçe tarihine geçmek istiyorum.
I'm glad I play position and want to pass on the history of F. Garden.
Kaynak: fotospor.com
BDP, provokasyonların önüne geçmek için oldukça dikkatli davranıyor.
BDP act very carefully in order to avoid provocations.
Kaynak: turkiyegazetesi.com.tr
Güçlü bir ekiple karşılaşacağız, ama bizim amacımız turu geçmek.
Meet a strong team, but our goal is to pass round.
Kaynak: aksam.com.tr
Mehmet Gürgir Turan, Vatan Caddesi'nden karşıya geçmek istedi.
Gürgir Mehmet Turan, Vatan Street wanted to cross the street.
Kaynak: haber7.com
Bu dine geçmek, hem Yahudilik ilkelerine uymayı hem de Yahudi ulusunun bir parçası olmayı istemektir Bu dini geçiş bazen Yahudilikleri
Kaynak: Yahudiliğe geçiş
Geçici hükümet terimi genellikle bir olağanüstü rejim sonrası meşru siyasal rejime geçmek için kurulmuş hükümetler için kullanılmaktadır.
Kaynak: Geçici hükûmet
Elfler burayı genellikle Orta Dünya 'nın batısındaki Ölümsüz Topraklar 'a geçmek için kullanır. Shire 'nin batısında Mavi Dağlar 'ın
Kaynak: Gri Limanlar
Herostratus 21 Temmuz MÖ 356 'da tarihe geçmek için Dünyanın yedi harikası ndan biri olan, halkın büyük uğraşlarla yaptığı, Artemis
Kaynak: Herostratus
Tentürdiyot, yaraların mikotik ve bakteriyel cilt enfeksiyonlarının antisepsisinde, yaraların mikrop kapmasının önüne geçmek için sürülen
Kaynak: Tentürdiyot
Kinetik enerjili delici (diğer adıyla KE mermisi) bir mühimmat türüdür. Patlayıcı ihtiva etmeyen ve hedefin içinden geçmek için kinetik
Kaynak: KE mermisi
Granada Savaşı, (1482-1492) Endülüs'ün Hristiyanların eline geçmek istenmesinden dolayı olmuştur. 2 Ocak 1492 yılında Granada teslim olur
Kaynak: Granada Savaşı
Değişim aracı, ticaret te takas sisteminin doğurduğu dezavantajların önüne geçmek için geliştirilmiş bir araçtır. Takas sisteminde, değiş
Kaynak: Değişim aracı
Geçit, bir yerden, bir bölgeden geçmek için yapılmış olan ya da doğal olarak bulunan ve geçiş izni veren aralığa denir. Çoğu zaman tünel
Kaynak: Geçit (mimarlık)
Telvin, tasavvuf taki anlamı ise "halden hale geçmek" demektir. Bu anlamını müziğe yansıtma çabasında olan Telvin Trio isimli bir grup
Kaynak: Telvin
Uçucular için düzenlenmiş bir sağlık muayenesinden geçmek (en geç ilk solo uçuş öncesinde) Kurs boyunca en az 45 saat (ABD'de 40) uçmak
Kaynak: Husûsî pilot lisansı
sınıf uçuş muayenesi ni geçmek ve sınavları başarıyla geçmek gerekir. Teori sınavları şu konuları kapsar. Havacılık yasası. Seyrüsefer
Kaynak: Ticarî pilot lisansı
Oyunun amacı rakibi tamamen ortadan kaldırmaktan veya taşlarını esir almaktan çok onun karşısında avantajlı bir konuma geçmek, kendi
Kaynak: Go
kapatıldı 1907'de serbest kaldıktan sonra keskin bir Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibata geçmek için Selanik'e gitti.
Kaynak: Said Nursî
Seri, çaylak bir Vampire dönüşünce Tulsa, Oklahoma 'daki Gece Evi adlı yatılı okula geçmek zorunda kalan 16 yaşındaki Zoey Kızılkuş'un
Kaynak: Gece Evi
1885 yılında profesyonelliğe geçmek amacıyla kurulan kulüp, 1890 yılında bir oyuncu için ödeme yaptı ve tamamen profesyonel kulüp oldu.
Kaynak: Luton Town FC
tek bayanlar finalinin son setinde Steffi Graf karşısında 5-1 önce geçmek üzereyken çift hata yaparak maçı kaybettikten sonra, kupa töreni
Kaynak: Jana Novotná
deniz yollarını korumak, birlikleri getirip götürmek, veya diğer deniz kuvvetlerine, limanlara veya sahil yapılanmalarına saldırıya geçmek).
Kaynak: Deniz kuvvetleri

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.