artırmak (-i) 1. Artmasını sağlamak, çoğaltmak. 2. Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek. 3. Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek. 4.
mec. Herhangi bir davranışta ileri gitmek:
Sen edepsizliği adamakıllı artırdın. ayrılmak (-e) 1. Ayırma işine konu olmak:
"Geçen hafta, Akşehir'de Nasrettin Hoca törenine ayrılmıştı." -F. R. Atay. 2.
(-den) Bir yerden, bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak:
"Adamdan ayrılmak istediğini söyledi." -A. Ümit. 3.
(-den) Boşanmak:
"Artık senden saklamaya sebep kalmıyor. Ben, Remzi Bey'den ayrılıyorum." -R. N. Güntekin.
döndürmek (-i, -e) 1. Dönmesini sağlamak. 2.
(-i) Başarısız saymak, geri çevirmek:
Sınavda döndürmüşler. 3. Çevirmek:
"Oğlu başını arkaya döndürdü." -H. R. Gürpınar. 4.
mec. ... bir duruma getirmek:
Beni serseme döndürdü. 5.
mec. Düzene koymak, yönetmek:
Tek başına bütün evi döndürüyor. görevlendirmek (-i, -le) Birine bir görev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek.
koymak (-i, -e) 1. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek:
"Öteki elini doktorun omzuna koydu." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak:
Bu işe kimi koyacağız? 3. Bırakmak:
İçeri kimseyi koymuyorlar. 4. Katmak, eklemek:
"Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." -S. Birsel. 5. İmza, tarih, adres yazmak. 6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak:
"Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." -R. E. Ünaydın. 7.
(nsz) Etkilemek, dokunmak:
Bu söz ona çok koymuş. 8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak:
"Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." -N. Cumalı. 9. Bırakmak, terk etmek.
saklamak (-i) 1. Elinde bulundurmak, tutmak:
Okul kitaplarımı saklıyorum. 2.
(-i, -de) Kaybolmaması, görünmemesi için gizli bir yere koymak:
Paralarını kasada saklıyor. 3. Görünmesine engel olmak, ortalıkta bulundurmamak. 4.
(-i, -de) Bozulmadan doğal durumları ile durmasını sağlamak, korumak, muhafaza etmek:
Eti buzdolabında saklamak. Peyniri tuzlu suda saklamak. 5.
(-i, -den) Gizli tutmak, duyurmamak:
Bu haberi ondan saklamışlar. 6.
(-i, -e) Birine vermek için ayırmak:
Bu kitabı size sakladım. 7.
(nsz) mec. Korumak, esirgemek:
Allah saklasın. sarkıtmak (-i) 1. Bir şeyin sarkmasını sağlamak:
"Kayığın bordasına oturup bacaklarını dışarı sarkıtan da vardır." -S. Birsel. 2.
mec. Asmak, darağacına çekmek.
terk etmek1) bırakmak, ayrılmak; 2) salıvermek, vazgeçmek; 3) bakmamak, ihmal etmek.
unutmak (-i) 1. Aklında kalmamak, hatırlamamak:
"Kaç kere aynı palavralarla kendimi avutmuş, öfkemi geçirmiş, sonradan hepsini unutmuştum." -R. H. Karay. 2. Bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak. 3. Bir şeyi yapamaz duruma gelmek:
"Onu da bilirdim eskiden memleketteyken amma sonradan unuttum." -O. C. Kaygılı. 4. Bağışlamak:
Onun yersiz davranışlarını çoktan unuttum. 5. Gereken önemi vermemek, üstünde durmamak:
"İçinde kabaran sevinçten vücudunun berelerini unutarak uyudu." -H. E. Adıvar. 6. Hatırdan, gönülden çıkarmak:
"İyiliğini de ölünceye kadar unutmam." -M. Ş. Esendal.