Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

koymak ne demek?

 - 5 sözlük, 11 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

koymak anlamı
koymak, koyuvermek, bırakmak, dökmek, çalkamak
koymak anlamı
koymak, bırakmak, terk edilmek, koyuvermek
koymak anlamı
bırakmak

Güncel Türkçe Sözlük

koymak, -ar anlamı
(-i, -e) 1. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek: "Öteki elini doktorun omzuna koydu." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak: Bu işe kimi koyacağız? 3. Bırakmak: İçeri kimseyi koymuyorlar. 4. Katmak, eklemek: "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." -S. Birsel. 5. İmza, tarih, adres yazmak. 6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak: "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." -R. E. Ünaydın. 7. (nsz) Etkilemek, dokunmak: Bu söz ona çok koymuş. 8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak: "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." -N. Cumalı. 9. Bırakmak, terk etmek.

Tarama Sözlüğü

koymak anlamı
bakınız» komak

Türkçe - İngilizce

koymak anlamı
fiil
1) put
2) set
3) lay
4) place
5) put down
6) lay down
7) lay on
8) rest
9) stick
10) plant
11) set down
12) position
13) closure
14) park
15) sting
16) dot one

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

koymak anlamı
Etkilenmek, dokunmak.

Çığrı *Dinar, İshaklı *Bolvadin -Afyon
-Burdur
Darıveren *Acıpayam -Denizli
*Bozdoğan, Karacasu -Aydın
-Manisa ve çevresi
-Kütahya
*Kandıra -Kocaeli
*Düzce -Bolu
-Gaziantep
-Ankara
*Bor -Niğde
*Mut ve köyleri -İçel
Çomaklı *Korkuteli -Antalya
*Milas -Muğla
*Lüleburgaz -Kırklareli

koymak anlamı
1.bakınız» kuymak-1. 2.bakınız» kuymak-2.
koymak anlamı
Yumurta, un ve peynirle yapılan bir çeşit omlet.

Yakacık -İstanbul

koymak anlamı
Sulu un yemeği, un çorbası

Maraba *Elbistan -Maraş

koymak anlamı
1. Yerleştirmek, koymak. 2. Sokmak, içine yerleştirmek. 3. Defnetmek. 4. Takmak. 5. Tayin etmek, görevlendirmek// goz koymak: göz koymak

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

koymak eş anlamlısı

ayırmak
(-i, -e) 1. Bölmek: Elmayı dörde ayırmak. 2. (-e, -den) Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak: Çocuklara pastadan biraz ayırdım. 3. Bir yeri bir engelle bölmek. 4. (-den) Birbirinden uzaklaştırmak. 5. (-i) Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek. 6. (-den, -e) Seçmek: "Günün fıkralarından bu kitaba ayırdıklarım pek azdır." -F. R. Atay. 7. (-i, -den) İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak: Karıyı kocasından ayırmak. 8. (-i, -den) Farklı davranmak, fark gözetmek: Çocuklarımın hepsini aynı derecede severim, onları hiç birbirinden ayırır mıyım? 9. Bir şey veya yeri, bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek: Odayı çocuklara ayırmak.
bırakmak
(-i) 1. Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak. 2. (nsz) Koymak: "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." -T. Buğra. 3. Bir işi başka bir zamana ertelemek: Gezmeyi haftaya bıraktık. 4. Unutmak: Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım? 5. Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek. 6. Saklamak, artırmak: Paranın bir kısmını bırak! 7. Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek: "Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." -F. R. Atay. 8. (nsz) Engel olmamak: "Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." -Ö. Seyfettin. 9. Sarkıtmak: Saçlarını omzuna bırakmış. 10. (nsz) Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak: "Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." -C. Uçuk. 11. Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek: "Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." -H. E. Adıvar. 12. (nsz) Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak: "Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." -R. H. Karay. 13. (nsz) Bıyık veya sakal uzatmak. 14. (nsz) Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak: "Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" -R. H. Karay. 15. Boşamak: "Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." -Ö. Seyfettin. 16. Kötü bir durumda terk etmek. 17. Ayrılmak, terk etmek: "Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." -P. Safa. 18. Sınıf geçirmemek, döndürmek: Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı. 19. (-e) Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek: "Başkalarına on ikiye veriyoruz ama sana onar kuruştan bırakayım." -M. Ş. Esendal. 20. (-i, -e) Bakılmak, korunmak için vermek: Eşyamı size bırakacağım. 21. (nsz) Yanına almamak, yanında götürmemek: "Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." -Atatürk. 22. (-i, -e) Sahiplik hakkını başkasına vermek: Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış. 23. (nsz) Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak. 24. (nsz) Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek: İz bırakmak. Leke bırakmak.
dokunmak
(I) (-e) 1. Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek: "Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk." -A. Haşim. 2. Karıştırmak: Bu kâğıtlara kimse dokunmasın. 3. (nsz) Almak, kullanmak, el sürmek: "Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu." -N. Araz. 4. (nsz) Sağlığını bozmak: Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu. 5. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak: "Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum." -R. N. Güntekin. 6. İlişkin, ilgili olmak, değinmek: Eğitim konusuna dokunan bir yazı. 7. Hafifçe değmek: Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor. 8. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak: "Erkekte pudra sinirime dokunuyor diyorum, anlamıyorsun." -P. Safa. 9. mec. Tedirgin etmek, sataşmak: "Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı." -S. F. Abasıyanık.
dokunmak
(II) (nsz) Dokuma işi yapılmak: Halılar dokundu.
eklemek
(-i) 1. Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek: "Bahçeye doğru bir çıkma mutfak yaptırmış, bu koca balkonu eklemiştir." -T. Buğra. 2. (-i, -e) Bir şeyi ek olarak kullanmak: Bu kumaşı örtüye eklemeli.
etkilemek
(-i) 1. Etkiye uğratmak, tesir etmek: "Toplumu etkileyen olaylara herkes kendi yorumunu katıyor." -N. Cumalı. 2. Karşısındaki kişiyi kendi duygu ve istekleri doğrultusuna yöneltmek.
katmak
(-i, -e) 1. Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak: Sirkeye su katmak. 2. Bir araya getirmek: "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." -H. E. Adıvar. 3. Birlikte göndermek: Kafileye muhafız katmak. 4. hlk. Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak.
terk etmek
1) bırakmak, ayrılmak; 2) salıvermek, vazgeçmek; 3) bakmamak, ihmal etmek.

"koymak" için örnek kullanımlar

Herşeyimi sahaya koymak istiyorum, ama halen maç yapmaya ihtiyacım var.
I want to put everything on the field, but still need to match.
Kaynak: fanatik.com.tr
Bir Türk olarak bu isimleri koymak çok güzel diye yorumlar alıyorum.
As a Turk, I'm getting comments that it is very nice to put names.
Kaynak: spor.gazetevatan.com
Bu alanda elimizi taşın altına koymak ve bu alana katkı sunmaktır.
Put your hands under the stone in this field and to contribute in this field.
Kaynak: haberler.com
Bu artık tartışmanın anlamsız olduğunu bir kere ortaya koymak gerekir.
This is no longer to be put in once the debate is meaningless.
Kaynak: habervitrini.com
Duvar, doğal ya da yapay yapı materyallerini üst üste koymak suretiyle elde edilen bir yapıdır. Duvarlar, parçaları birleştirici bir madde
Kaynak: Duvar
Avrupa Birliği hukukunda yönerge, birliğe üye olan tüm ülkelerin uygulamaya koymak ve yürütmekle yükümlü olduğu politikalardır.
Kaynak: Yönerge (Avrupa Birliği)
Bayer filtre fotosensörlerin kare ızgarasındki RGB renk filtrelerini sıraya koymak için bir mozaikli renk filtresi dizisidir.
Kaynak: Bayer filtresi
gelebilecek bir saldırıya Trakya sınırında karşı koymak amacıyla Çatalca 'da kurulan savunma hattıdır. Marmara Denizi 'nden Karadeniz 'e uzanmaktadır
Kaynak: Çakmak Hattı
Fisher bu filminde, film çekiminde bir kurgu tekniği yardımcısı olan insert (içine koymak, eklemek) görüntüleri bir kısa film halinde
Kaynak: ( ) (film)
kişisel tarihini açıklamak hem de o tarihlerden itibaren şekillenmeye başlamış olan toplumsal yaşamı ortaya koymak bakımından oldukça anlamlıdır.
Kaynak: Minima Moralia
sosyolojisi nde New Age'in geleneksel din ile arasındaki farkı ortaya koymak için akademik literatürde New Age'e, yarı dini (quasi-religion
Kaynak: New Age
getirmiştir. Atina ve Sparta liderliğinde 70 kadar Grek kent devleti Pers istilasına karşı güçbirliği içinde koymak üzere bir ittifak oluşturdular.
Kaynak: Yunanistan'a İkinci Pers Saldırısı
Adlandırmanın amacı, Osmanlı sultanların ın Rum kayserliğine varis olma iddiasına karşı koymak ve Bizans tahtının mirasında hak iddia
Kaynak: Kayser
Bu kişilerin fonksiyonu yasaları uygulamak, yeni yasaları yürürlüğü koymak ve anlaşmazlıkları çözmektir. Bazı toplumlarda bu grup kendi
Kaynak: Yönetim
Osiris başta erkeklerin dünyasının kural koyucusu olmuş ve Ra gökyüzüne kural koymak için dünyayı bıraktığında kardeşi Set , Osiris'i
Kaynak: Osiris
Genetik Tanı Merkezi Yönetmelikte ifade edilen şekliyle : Genetik hastalıklarda prenatal ve/veya postnatal tanı koymak için invaziv
Kaynak: Genetik tanı merkezi
1972 yılında geçirdiği trafik kazası sonucunda görme yetisini büyük büyük oranda kaybetti ve 34 yaşında kariyerine nokta koymak zorunda kaldı.
Kaynak: Gordon Banks
İkincisi ise kitabının ismine Kovada Bulut koymak isteyen Sait Faik'e Varlık Yayınları sahibi Yaşar Nabi Nayır 'ın itiraz ettiği ve
Kaynak: Havada Bulut
Fermentler ile şeker leri birlikte inceleyerek birincilerin spesifik etkilerini ortaya koymak suretiyle kimya ile biyoloji arasında bir
Kaynak: Hermann Emil Fischer
dolayısıyla bu gelişimin yasalarını bulgulamak ve buna uygun bir teori ortaya koymak Tarihsel Materyalizmin içeriğini oluşturur diyebiliriz.
Kaynak: Tarihsel materyalizm
Kale adıyla tanınan Kukulkan Tapınağı ya da Kukulkan Piramidi: Mayalar bu piramidi astronomi ve matematik bilgilerini ortaya koymak
Kaynak: Chichén Itzá
Şapur'un Medayin'i kurdurarak merkezi buraya taşımasının nedeni ise; Arap kabilelerini itaati altına almak ve onları bir düzene koymak
Kaynak: II. Şapur
Bazen transandantal kelimesinin diğer kullanımlarından farkını ortaya koymak için "Amerikan Transandantalizmi" olarak da adlandırılır.
Kaynak: Transandantalizm

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.