bölmek (-i) 1. Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek:
"Bir domates aldı, çakıyla dörde böldü." -N. Cumalı. 2.
mec. Birliğin bozulmasına yol açmak, parçalamak. 3.
mat. Bir niceliği iki veya daha çok eşit parçaya ayırmak.
fark etmek1) görmek, seçmek:
"Boğaz'ın sisle kaplı olduğunu ancak ön güvertede bir yer bulup oturunca fark etmişti." -A. İlhan. 2) anlamak, sezmek:
"Öç almanın fırsatını yakalamış gibi konuştuğunu fark etti." -T. Buğra. 3) değişmek, başkalaşmak; 4) ayırt etmek:
"Konuşma kesilmiyor, şimdi yabancı sesleri daha iyi fark etmekteyim." -R. H. Karay.
saklamak (-i) 1. Elinde bulundurmak, tutmak:
Okul kitaplarımı saklıyorum. 2.
(-i, -de) Kaybolmaması, görünmemesi için gizli bir yere koymak:
Paralarını kasada saklıyor. 3. Görünmesine engel olmak, ortalıkta bulundurmamak. 4.
(-i, -de) Bozulmadan doğal durumları ile durmasını sağlamak, korumak, muhafaza etmek:
Eti buzdolabında saklamak. Peyniri tuzlu suda saklamak. 5.
(-i, -den) Gizli tutmak, duyurmamak:
Bu haberi ondan saklamışlar. 6.
(-i, -e) Birine vermek için ayırmak:
Bu kitabı size sakladım. 7.
(nsz) mec. Korumak, esirgemek:
Allah saklasın. seçmek (-i) 1. Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak:
Ben bu kitabı seçtim. 2. Birine oy vererek bir göreve getirmek:
Biz sizi başkanlığa seçtik. 3. Üstün, iyi, uygun bularak yeğlemek:
"Benim ne akla hizmet edip de Almanca muallimliğini seçtiğime şaşıp şaşıp kalıyordu." -H. Taner. 4. Ne olduğunu anlamak, fark etmek:
"Sizler gezip tozmakta hür olduğunuz hâlde insan zekâsı ile bir adım ilerisini seçemiyorsunuz, sezemiyorsunuz." -R. H. Karay. 5. Farklı görmek, üstün görmek. 6. Tercihini bir yönde kullanmak. 7.
(nsz) Titiz davranmak, kolay kolay beğenmemek:
O yemek seçer, her şeyi yemez. tahsis etmekayırmak, özgülemek:
"Bana üst kattaki yazlık odayı tahsis etmişlerdi." -Y. K. Beyatlı.