canlanmak (nsz) 1. Gücü artmak, diri duruma gelmek:
"Biraz oyalandıktan sonra canlanan parmaklarını beyaz tuşlarda koşturarak çalmaya başladı." -P. Safa. 2.
(-de) Depreşmek:
"Bir kere gözlerime baksanız anlardınız / Sizin için kalbimde canlanan emelleri" -N. H. Onan. 3.
(-den) Geçmişte yaşanan bir olay veya durum yeniden hatırlanmak:
"Necati'nin o gün bir kere bile aklından geçmeyen bir isim, uzaklaşmış hatıraları arasından canlandı." -P. Safa. 4.
mec. Etkinliği artmak, hareketlilik kazanmak.
kızışmak (nsz) 1. Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak. 2. Bitkiler, ıslaklık ve mikropların etkisi altında çürürken ısınmak:
Ot balyaları kızıştı. 3. Hayvan, eş isteme zamanı gelmek, kösnümek:
Aygır kızıştı. 4.
mec. Zorlu, sert, kızışık bir durum almak, şiddetlenmek, artmak:
"O dönem politik ortam zaten kızışmıştı." -A. Ümit. 5.
mec. Hızlanmak, hareketlenmek:
"Erkekler arasında sahte kadın olup olmadığı üstüne tartışmalar kızıştı." -L. Tekin.