eğreti sf. 1. Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat:
"O gün için oraya eğreti olarak getirilmişe benziyordu." -A. İlhan. 2. İyi yerleşmemiş, yerini bulmamış olan:
"Konuk kadının durgunluğu evdeki tedirginliktendi, iğne üstünde oturuyormuşçasına eğretiydi duruşu." -B. Günel. 3. Takma:
Eğreti diş. Eğreti bacak. 4. Belli belirsiz. 5. Uyumsuz, yakışmamış. 6.
zf. İyi yerleşmemiş, yerini bulmamış bir biçimde:
"Ayakları karada ama eğreti duruyorlar rıhtım taşları üzerinde." -Z. Selimoğlu. 7.
zf. Üstünkörü, ciddiye almadan:
"Her işi eğreti yapar oldun, her işi ucundan tutar oldun." -S. Ayverdi.