Dolayısı ile polis olarak olayları daha rahat
anlayabilme imkanı buluyoruz.
Therefore, the police find the opportunity to understand things more comfortable.
Kaynak: kanalahaber.comİçgörü: Kendi duygularını, kendi kendini
anlayabilme yani kendi içinize bakabilme yeteneğidir.
Insight: Your feelings, self-understanding, ie the ability to look at your own self.
Kaynak: blog.milliyet.com.trKeşke bunlar Başbakan'ın ağzından çıkacak kelime ve kavramların anlamlarını
anlayabilme kabiliyetine haiz olmuş olsaydılar.
I wish they possess the ability to understand the meaning of words and concepts will be the mouth of the Prime Minister was olsaydılar.
Kaynak: diyarbakirsoz.comKsenoglosi (xenoglossy) kişinin bilmediği bir yabancı dilde aniden konuşabilme, yazabilme, okuyup
anlayabilme yeteneğinin belirmesi
Kaynak: KsenoglosiDil olarak İngilizce Sınavı) standart Amerikan İngilizce sini üniversite düzeyinde kullanabilme ve
anlayabilme yeteneğini ölçen bir sınavdır.
Kaynak: TOEFLNathan ise Sylar'ın yeteneklerinden biri olan mekanizmaların işleyişini
anlayabilme yeteneğini keşfetmiştir. Ofisindeki bozuk bir saati
Kaynak: Heroes (dizi)Olayların ardındaki anlamı idrak etme, neo-spiritüalist görüşte, sezgi ve gözlemlerle olayların dili nden
anlayabilme olarak belirtilir
Kaynak: KeşfKağanın almış olduğu “kut”, onun sezebilme, hissedebilme,
anlayabilme, kavrayabilme ve toplumu yönetebilme yeteneğini canlı tutar. “
Kaynak: Kut (mitoloji)"Öğrencilerin takip ettikleri yabancı dilde konuşabilme,
anlayabilme, kendi konularındaki metinleri Türkçeye çevirebilme ve yazı ile
Kaynak: Maarif Bakanlığı KolejleriToplumsal dayanışma, metafizik bir insan özü keşfetme çabası değil, başka insanların acılarını ve ızdıraplarını
anlayabilme, onlarla
Kaynak: Richard Rorty